image

Anadolu’dan Karadeniz’e: Ksenofon’un Tarihî Seyahatnamesi

15 Eylül 2025 - Zekeriya Şen

Okudukça insan zamanında nasıl seyahatlerin olduğuna şaşırıyor. Ksenofon’un Anabasis adlı eseri de aslında bir seyahatname ve okuması çok heyecanlı bir macera adeta. Sadece savaşları veya siyaseti anlatmakla kalmıyor; coğrafyalar (Anadolu, Mezopotamya, Karadeniz) arasındaki hareketliliği vurguluyor. Antik çağda seyahatin pratik yönlerini ayrıntılı olarak anlatırken aynı zamanda rotalar, günlük mesafeler, yiyecek temini, nehir geçişleri, hava koşulları ve hatta “çılgın bal” olayı gibi enteresan konulara değiniyor. Ben bu eseri seyahat tarihini klasik kaynaklarla ilişkilendirdiği için Seyahat Tarihi Denemesi olarak sınıflandırabilirim. Zira Ksenofon esasen kendi döneminin seyahat muhabirliği yapıyor.

Gelin şimdi bu şaheser eserin Anadolu’dan Karadeniz’e uzanan hikâyesine, turizmciler olarak biraz kulak kabartalım.

Herodot’un yolculuklarına sahne olan Yunan Altın Çağı, Sparta ile Atina arasındaki yıkıcı Peloponnesos Savaşı (MÖ 431–404) ile sona ermişti. Sparta kazandı ama faturası ağır oldu. Ekonomi çöktü, insanlar yeni iş ve yeni umut peşine düştü. İşte bu ortamda Pers kraliyet ailesinden Cyrus sahneye çıktı: elinde taht iddiası, kafasında darbe planı. Yanına da işsiz kalan 10.000 Yunan paralı askeri aldı. Yetmedi, farklı bölgelerden 20.000 asker daha topladı. Arkalarında ise tam bir seyyar şehir vardı: eşler, çocuklar, köleler, tüccarlar, zanaatkârlar, eğlenceciler… Binlerce araba, katır, öküz, at… Kısacası dev bir göç kervanı.

MÖ 401 baharında bu büyük topluluk yola çıktı. Anadolu’yu geçip Mezopotamya’ya indiler, günde otuz kilometreden fazla yürüdüler. Bbu büyük bir kuvvet için hızlı bir tempoydu. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. Babil yakınlarında Cyrus öldürüldü, ordu darmadağın oldu. İşte tam bu noktada Ksenofon sahneye çıktı: bir yazar, bir asker, bir lider. Yunanlı paralı askerlerin yani “On Binler”in başını çekmeye başladı. Artık amaç Pers tahtı değil, hayatta kalmak ve eve dönmekti.

Ve asıl yolculuk böyle başladı: Mezopotamya’dan kuzeye, dağlara, karlara, saldırılara rağmen ilerleyerek Karadeniz’e doğru yürüdüler. Arabalar terk edildi, hayvanlar telef oldu, ayakkabılar ayaklara yapıştı, açlık ve soğuk yüzünden binlerce kişi öldü. Yine de mucizevi bir şekilde, On Binler’in 8.600’ü Karadeniz kıyısına ulaşmayı başardı.

Bu hikâyeyi bugün bizim için değerli kılan şey, Ksenofon’un kalemi. Yanında tuttuğu notlar sayesinde sadece savaşın değil, yolculuğun ayrıntılarını biliyoruz. Hangi nehirler geçildi, nasıl köprüler kurulmaya çalışıldı, günde kaç kilometre yüründü, hangi yiyecekler bulundu… Hatta Trabzon civarında askerlerin yediği zehirli bal yüzünden delirme hikâyesi bile sayfalar arasında. Bu bölgelerde çok sayıda arı kovanı vardı ve bal yiyen tüm askerler akıllarını yitirip kusma ve ishalden muzdarip oldular ve ayakta duramaz hale geldiler. Modern bilim insanları da doğruluyor: sarı ormangülünden yapılan taze bal hâlâ tehlikeli.

Bugün baktığımızda Anabasis, sadece bir askeri seferin değil, antik çağda seyahatin ne demek olduğunun canlı bir kaydı. Ksenofon belki farkında değildi ama aslında tarihin ilk “seyahat yazarlarından” biriydi.

HIZLI ERİŞİM

FEST Travel ile Dünyayı Kültürüyle Keşfetmek için Üye Olun.


Bunu bir daha gösterme