Geçmişin düşü ve hâlâ büyüleyici bir kent: TRABZON
10 Eylül 2025 - Faruk PekinTrabzon, yabancılara İstanbul’dan sonra hakkında en çok konuşulan Anadolu kenti. Marco Polo’dan bu yana çok sayıda gezgin sayfalar doldurmuş Trabzon’a dair. Bir dönem İpek Yolu’nun kuzeydeki ucu. Saray entrikaları, lüks yaşam, Doğu’nun peri masalı mimarlığı ile eş anlamlı.
Argonotlar’a uzaktan el sallamış. Ksenefon’un onbinlerini ağırlamış. İstanbul Bizans’ına alternatif yaratmış. İtalyan Rönesansı’nın kent devletlerine rakip olmuş. Don Quixote’nin Dulcinea’yı aramasına esin kaynağı olmuş. Bizans sanatının eşsiz freskolarını barındıran Aya Sofya Kilisesi’ni yaratmış.
Yavuz Sultan Selim burada 22 yıl valilik yapmış. Kanuni sultan Süleyman burada doğup büyümüş. Napolyon, soyağacını Trabzon Pontus İmparatorluğu’nun kurucusu Komnenoslar’a kadar indirmeye çabalamış.
Artık zengin kültürel mozaiği yok. Altın kaplamalı çatıları da. Ününü ve zenginliğini borçlu olduğu deniz ticaretinin bir kısmını Samsun’a kaptırmış. Güzelim konakları da betona teslim oluyor. Yine de Trabzon büyüleyici bir kent. Taş döşemeli daracık sokakları size tarihi anımsatmayı sürdürüyor, yeşilin ve mavinin arasında.
Hâlâ cıvıl cıvıl canlı bir ticaret merkezi. “Post – Peresteroika” döneminin Kafkasya üzerinden gelen “bavulcu” turistleri ve “Nataşa” hareketi kenti bir ara yeniden canlandırmıştı.
Daracık sokakları yoğun trafiği kaldırmıyor. Görkemli bir tarihi omuzlamış sokaklarında dolaşanların Bizans’a ilgisi yok, bilgisi de. Çok bilmiş “yetkililer” ise yoğunlaşmayı, trafik keşmekeşini çözmek için kentin tarihsel dokusunu yok edecek üst yollar peşinde.
Trabzon bugün yerli ve yabancı turistler için neredeyse ünlü Sumela Manastırı ve Doğu Karadeniz Dağları ile özdeş durumda. Havaalanının da katkısıyla Doğu Anadolu ve Kaçkar Dağları buradan başlıyor. Yeni yeni keşfedilen Karadeniz kıyılarına yapılan geziler burada odaklanıyor.
Ama Trabzon yalnız Sumela Manastırı ya da Ayasofya Müzesi değil. Roma, Bizans, Osmanlı yapıtlarıyla da hâlâ büyüleyici bir kent. Geçmişin düşü, geleceğin gerçeği. Trabzon kent merkezi dışında yeralan doğal güzelliklere ve tarihsel yapıtlara fazla zaman ayıramadan bu büyüleyici kenti dolaşıyoruz.
Tarihte Gezinti
Yeni araştırmalara göre Trabzon’un tarihi Kalkolitik ve Tunç Çağı’na kadar iniyor. Yazılı tarih ise İÖ 7. yy sonrasını kapsıyor.
Antik dünyanın Karadeniz ile ilişkisi mitolojideki Iason ve Argonotlar öyküsüyle başlar. Antik Yunanlılar’ın Pontos Euxenios (Konuksever Deniz) olarak adlandırdıkları Karadeniz kıyılarında Altın Post’u arayanların maceraları dillere destan olur. Iason’a aşık olan Kolkhis kralının kızı Medea belki de Lazca konuşuyordu.
Homeros’a bakılırsa Trabzon’un ilk yerli halkı Troya Savaşı’nda Troyalılar safında savaşan Elizonlular’dı. Bölgeye İÖ 400 yılında onbinlerin başında gelen Ksenefon, Anabasis adlı eserinde değişik halklardan söz eder.
Tarihçiler Trabzon’un tarihini İyonya’dan koloni kurmak üzere Karadeniz’e açılan Miletoslular’ın İÖ 670’de Trabzon’da bir koloni kurmaları ile başlatırlar. Yani Trabzon, İstanbul’daki kesintisiz ilk yerleşim olan Bizantion ile aynı yıllarda kurulmuş. Kurulduğu yerin masamsı görünüşlü olması nedeniyle kente “Trapezus” adı verilir. Bu ad daha sonra Trebizond’a çevrilir. Evliya Çelebi’ye bakılırsa ilk kurucunun neşeli, zevk sahibi bir kadın olması nedeniyle “neşeli kadın” anlamında “Tarab-zen” ya da havası ve suyu hoş olduğundan “Trab-ı Efsun” adı verilmiş.
Trabzon’a daha sonra Medler, Persler gelirler. Büyük İskender’in İÖ 332’de Persleri Anadolu’dan sürmesinin ardından Pers soylularından geldiğini söyleyen Mitridates Pontos Krallığı’nı kurar. Bu krallık İÖ 66’da Julius Sezar’ın Zile’de “Geldim. Gördüm. Yendim” dediği seferiyle son bulur.
Romalılar kenti çeşitli yapılarla donatırlar, limanı yenileştirirler. İS 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Trabzon Doğu Roma İmparatorluğu’na bağlanır. Bizans döneminde İran üzerinden ipek ticareti tehlikeye girince İpek Yolu Kafkasya üzerinden Trabzon’a bağlanır, kentte ticari yaşam canlanır. Bizanslılar çevrede daha sonra Osmanlılarca da kullanılan çok sayıda kale yaptırırlar. 4. yy’da Hıristiyanlık bölgede yayılmaya başlar.
1204 yılında Latinler İstanbul’u işgal edip yeni bir İmparatorluk kurunca Komnenos soyundan Aleksios Komnenos Trabzon’a gelip akrabası Gürcü Kraliçesi Tamara’nın yardımıyla kendini orada Doğu Roma İmparatoru ilan eder. Ancak aynı dönemde biri İznik’te, diğeri Arnavutluk’taki Epirus’ta iki alternatif Bizans İmparatorluğu kurulur ki, bunlardan birincisi 1261 sonrasında Bizans’ı resmen temsil edecektir.
Komnenoslar İstanbul’a boyun eğmeden bağımsız yapılarını sürdürürler. Laz beylerinin başkaldırılarına, Selçukluların ve Türk beyliklerinin saldırılarına rağmen ince diplomatik oyunlarla, güzellikleri dillere destan kızlarını düşmanlarına gelin göndermelerle durumlarını korurlar, Moğol saldırılarını geçiştirirler, Timur’la anlaşırlar.
Bu arada deniz ticaretinde oldukça gelişen Cenovalılar’a ve Venedikliler’e 14. yy başında ayrıcalıklar tanırlar. Ünlü İtalyan ailelerinin kolları Trabzon’a yerleşir. Kentte İtalyan etkisi açıkça hissedilir. Kent 14. ve 15. yy’larda parlak bir dönem yaşar. İtalyan Rönesansının kent devletlerindeki gelişmeleri izler. Venedikli Marco Polo, İspanyol Clavijo gibi gezginler kenti görmeye gelirler.
Komnenos prenseslerinin güzellikleri Doğu’da ve Batı’da ağızlardan düşmez. Gezginler bile onlardan bahsetmek zorunda kalır. IV. Ioannes Komnenos’un kızı, daha sonraki adıyla Despina, ile evlenen Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, Trabzon Osmanlıların eline geçince, bu evliliği Avrupa’da Osmanlı aleyhtarlığı yaratmada kullanmak ister. Bu çabası bir sonuç vermez ama Hıristiyan gelinin durumu Avrupa’da popüler romantik hikayelere konu olur. Bunlardan biri de Don Quixote’nin Dulcinea’yı aramasına kaynaklık eder.
Trabzon 1461’de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Nüfusun bir kısmı İstanbul’a taşınır. Yerlerine Çepniler başta olmak üzere değişik topluluklar getirilir. 18. ve 19. yy’larda bölgeye Rus baskısından kaçan Abazalar, Çerkezler, Dağıstanlılar, Gürcüler, Kafkasyalı Müslümanlar gelir. Kent yüzyılımızın başında bile bir dinler ve diller mozayiğidir. 1903 sayımına göre Trabzon nüfusunun % 65’i Müslüman, % 25’i Ortodoks, % 9’u Gregoryen Ermeni, geri kalanı Katolik ve Protestan’dır. Bu renkli kültürel konum Trabzon’u eşsiz kılar.
Bölgede Hıristiyan manastırlarının gücü oldukça önemlidir. O kadar ki, bazı Osmanlı padişahları kiliselere armağan gönderir, kilise inşa ettirir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında 16 Nisan 1916’da Ruslar Trabzon’u işgal eder. Rusların işgali bazı Rum ve Ermeni topluluklarını bölgeyi ele geçirme konusunda cesaretlendirir. 24 Şubat 1918’de kent geri alınır. Lozan Barış Anlaşması ile birlikte Ortodokslar Yunanistan’a gönderilir, Ermeni nüfusu azalır.
Trabzon’daki Yapılar
Trabzon’da Roma öncesine ait çok az bir kalıntı vardır. Büyük bir bölümü ayakta kalan surlar kentin en eski kalıntıları. Ksenefon İÖ 400’de surlardan söz etmektedir. Ancak bugünkü surların en eski bölümleri Roma dönemine tarihlenmekte.
Trabzon surları Yukarı Hisar (İç Kale), Orta Hisar ve Aşağı Hisar olarak üç bölüme ayrılmakta, yukarıdan denize kadar inmekte. Surlar üzerinde çok sayıda kule ve kapı bulunmaktadır.
Kentin savunulması için Akçaabat’ın batısındaki Akçakale’de bir kale yaptırılmış. Cenovalılar ve Venedikliler de bugün Kalepark olarak adlandırılan yerde bir kale inşa etmişler.
İmaret ve Kuzgundere Su Kemerleri İustinianus döneminden kalma. Surlar ve su kemerleri dışında Küçük Ayvasil Kilisesi, Aya Sofya Müzesi, Yeni Cami, Ortahisar, Kudrettin, Nakip camileri, Kızlar ve Kaymaklı Manastırları kentin en önemli Bizans yapıları.
Osmanlı döneminde Trabzon’a büyük önem verilmiş. Kentteki bazı kiliseler camiye çevrilmiş, kurlar ve su kemerleri, Kalepark onarılmış, çok sayıda cami, medrese, köprü, hamam, han ve çeşme inşa edilmiş. 19. yy’ın sonlarında II. Abdülhamit zamanında Sarı Kışla, Cephanelik, Vilayet Konağı, Lise Binası gibi kamu yapılarına ağırlık verilmiş. Trabzon tüm bu yapılarla bir Açıkhava Müzesi gibidir.
Aşağı Hisar’a Doğru
Trabzon’u yaşayabilmenin, algılayabilmenin tek yolu onu yaya dolaşarak gezmek. Aya Sofya Müzesi, Atatürk Köşkü ve Boztepe dışında bu olanaklı. Herşeye rağmen eski güzel günlerin anısını yansıtabilen o taş döşeme sokaklarda yürümek başka bir keyif veriyor insana.
Trabzon’u bir günde de gezebilirsiniz, bir haftada da. Ayıracağınız zamana bağlı. Trabzon’u gezmeye başlama noktası Belediye Meydanı’dır (Taksim Meydanı, Atatürk Anıtı). Bu meydan Trabzon’un kalbi gibidir. Otellerin, pastanelerin, lokantaların çoğu meydanda ya da yakın çevresinde. Turizm Enformasyon Bürosu, çeşitli yönlere giden otobüs ve dolmuşların durakları bu meydanda. Meydandaki park ve çevresindeki çay evlerinde, telefon kulübeleri çevresinde Karadeniz’in her bölgesinden insana rastlamak olası. Uzun Sokak, Maraş, Şehit Sani, İskele Caddeleri burada buluşur.
Gezimize Trabzon’un ünlü çarşısı ile başlayabiliriz. Pazar Bölgesi Maraş Caddesi’nin kuzeydoğusunda yer alır. Tarihsel görkemini, geçmişin mallarını ve geleneklerini yitirmiş olmasına rağmen renkli dar sokakları ile hâlâ Trabzon’un en alımlı yeridir. Pazar bölgesinin daracık sokaklarında, karanlık köşelerinde günler harcanabilir...
Kunduracılar Sokağı’ndan yürüyüşe geçebiliriz. Sokak artık kunduracıların değil, doktor, muayenehanelerin, eczanelerin ve kuyumcuların sokağıdır. Ama ince gümüş işleri bizleri yeterince şaşırtır. Kunduracılar Sokağı’nın sonundan sağa dönerek Semerciler Sokağı’na gireriz. Burası bir tekstil sergisi alanıdır. Kırmızı-siyah ve fildişi renkleriyle Keşan ve peştamalların kaliteli kalitesiz her türlüsü buradadır.
Semerciler Sokağı’ndan Çarşı Camisi çevresindeki ana çıkış bölümüne geçilir. Çarşı Camisi Trabzon’un en büyük camisidir. Yazıtına göre 1839’da Trabzon Valisi Hazinederzade Osman Paşa tarafından yaptırılmış. Dikdörtgen planlı ve kubbeli ana mekan ve üç kubbeli son cemaat yerinden oluşan bir barok-ampir düzenine sahip.
Çarşı Camisi’nin biraz aşağısında Bedesten yer alır. Yapının 14. yüzyılda Cenovalılarca inşa edildiği sanılmaktadır. Sonradan Osmanlılarca onarılmış ve genişletilmiş. Bir zamanlar iki katında 48 dükkan barındırıyormuş. Kare planlı dört sütunu kubbesini taşıyamamış. Bugün kereste deposu olarak kullanılıyor.
Çarşı Camisi’nin arkasındaki Vakıf Han, kayıtlardan Taşhan diye geçer. 1531’de yaptırılan Han, kesme taştan iki katlı bir yapıdır. Tonozlu bir girişten kare avluya geçilir. Her iki katta da revakların ardında dükkanlar yer alır. Dönemin Osmanlı kervansaraylarına benzetilen yapı yüzyıllarca tüccarlar tarafından bir alışveriş merkezi ve han olarak kullanılmış. Teneke işleri ve süpürge yapımı iki ana meslek kolu. Bugün daha çok bir depo özelliğini taşıyor. Koridorlarında dolaşırken duvarlarında yankılanan tarihi yaşıyor gibisiniz.
Taşhan’ın batısında İskender Paşa tarafından 1531’de yaptırılan İskender Paşa Hamamı bulunur. Erkekler kısmı batı tarafındadır. Bu kısım soyunmalık, soğukluk ve dikdörtgen planlı sıcaklıktan meydana gelir. Kadınlar kısmı da soyunmalık, soğukluk ve iki hücreden ibaret sıcaklıktan oluşmaktadır.
Taşhan’ın doğusunda meydanın diğer köşesinde 18. yy’a tarihlenebilen Semerciler Camisi bulunmaktadır. 1820 onarımında düz çatıyla örtülen yapının giriş kapısı, tavan ve minberi, altı köşeli yıldızlar, lale ve gül motifleriyle ahşap oymacılığın özgün örneklerini sergiler.
Semerciler Camisi’nin kuzeyinde ise Alaca Han ve Hamamı bulunur. 18. yy’a tarihlenebilen ve bugün depo olarak kullanılan Han yıkılmak üzere.
Trabzon ayrıca hamamları ile ünlü. Bu hamamların bazıları hâlâ kullanılmaktadır. Bedesten’den batıya, Reşadiye Caddesi’ne doğru yürüdüğümüzde değişik hamamlar görebiliriz. Pazarkapı Camisi’ndeki arkasındaki bakımsız ve harap durumdaki 18. yy yapısı Hacı Arif Hamamı üç kubbeli soğukluğu, haçvari dört eyvanı, eliptik kubbeleri, ampir üslubundaki kurna süslemeleri ile oldukça ilginç.
Pazarkapı Camisi’nin kuzeyinde ise Tophane Hamamı bulunur. 15. yy sonunda yapılan hamamın haçvari dört eyvanlı sıcaklığı hâlâ görülebilir.
Pazarkapı Mahallesi’nin en önemli hamamı Sekiz Direkli Hamam’dır. Tartışmalı bir teze göre bu hamam Trabzon’daki tek Selçuklu yapısıdır. Trabzon Belediyesi’nce onarılan hamamın sıcaklığı ortasında sekizgen planlı kubbemsi bir tonozu taşıyan sekiz sütun arasındaki sekizgen göbektaşı oldukça ilgi çekici.
Maraş Caddesi’ndeki Meydan Hamamı ise, soyunmalık, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleriyle hem kadınlara, hem erkeklere hizmet veren bir hamam durumundadır. 19. yüzyıl sonunda Kazazedeler tarafından yaptırılan hamamda gezi yorgunluğunuzu atabilirsiniz.
Sekiz Direkli Hamam’a kadar girmişken biraz daha yukarı çıkarak Nakip Camisi görülebilir. Trabzon’a Hıristiyanlığı getiren Aziz Andrea adına 10. ya da 11. yy’da yapıldığı varsayılan üç nefli, beşik tonozlu kilise daha sonra camiye çevrilmiş.
Pazarkapı Mahallesi’ndeki Kundupoğlu Sokak’ta kötü bir onarım gören 1706 tarihli Yarımbıyıkoğlu Evi ile 18. yüzyıla tarihlenen, günümüze ancak bir kısmı ulaşan Kundupoğlu Evi, Trabzon’daki Türkevi örneklerinden. Çarşı Caddesi’nden yukarıya doğru yürüdüğümüzde Mısırlı Caddesi’nde bulunan Küçük Ayvasil Kilisesi’ni görmeden geçemeyiz. Aynı zamanda Azize Anna Kilisesi olarak bilinen yapı Trabzon’un en eski kilisesidir. 885 yılında yapılan kilise üç apsisle sonuçlanan üç neften oluşur. Dıştan kiremitle örtülü yapı, içeride beşik tonozludur ve yan nefler üzerinde galeriler yer alır. Girişte muhtemelen daha eski bir yapıdan kalma kabartmalar var. 1920’li yıllarda sözü edilen Bizans freskleri yok olmuş durumda.
Deniz Kıyısı ve Yeni Cuma
Meydandan aşağı doğru yürüdüğümüzde Santa Maria Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Sultan Abdülmecit’in Trabzon’a gelen yabancılar için 1874’de yaptırdığı bu üç nefli kilise barok düzene sahip. Duvarlarını süsleyen resimlerden biri Tentula Giongiacomo’ya ait.
Daha aşağıya indiğimizde ise Güzelhisar olarak da adlandırılan Kalepark’ı görürüz. İlkin Cenovalılarca yaptırılan kalenin kalıntıları içinde bugün bir ordu gazinosu ile çay bahçesi bulunuyor.
Kentin deniz kıyısı gerçekten ölü. Kent yukarıda masamsı platoda canlı.
Meydandan Uzun Sokak’a girip Zeytin Caddesi’ne döndüğümüzde Trabzon’un sivil mimarisinin örneklerinden Kostaki Konağı ile karşılaşırız. Konak restore edilerek, Trabzon Müzesi’ne dönüştürüldü.
Kostaki Konağı’ndan aşağı doğru, Yeni Cuma Meydanı’na doğru yürümemiz gerekir. Trabzon’un önemli yapıtlarından birini görebilmemiz için.
Bugün Yeni Cuma Camisi olarak bilinen yapı bir 13. yy kilisesi. Trabzon’un kurtarıcı ve koruyucu azizi Eugenios’a adanmış. Aziz Eugenius 281’de Boztepe’de bulunan Mitra Tapınağı’na saldırmış. Romalılar da onu işkenceyle öldürmüş. Böylece Eugenius “din şehidi” mertebesine ulaşmış.
Yıllar boyunca Aleksios Komnenos (1204 – 22) Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurtarırken, St. Eugenius’u Trabzon’un temel azizi ilan etmiş. Bizdeki Eyüp Sultan’ın mezarının bulunması gibi doğduğu yere yakın yerde kafatası bulunmuş, bu kutsal emaneti saklayabilmek için oraya bir kilise inşa edilmiş.
Üç nefli ve üç apsisli yapının narteksi günümüze ulaşamamış. Merkezi kubbeyi taşıyan 12 köşeli tambur doğuda haç biçimli iki ayağa, batıda yuvarlak iki dorik sütuna pandantifler yardımıyla oturur. Orta apsisin dışında kartal ve güvercin kabartmaları bulunur. Kilise, Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrilir. Daha ileriki yıllarda değerli kalemişi süslemelerle bezenir. Yeni Cuma Camisi Trabzon’u algılamada önemli bir yapıdır.
Eski Kent
Meydandan Uzun Sokak’ı batıya doğru izleyerek yürüdüğümüzde Tabakhane Köprüsü’ne geliriz. İlk yapılışı Roma dönemine inen iki kademeli, ikinci kademede altı oval kemerli göze sahip köprü Ortahisar’a girişi sağlar.
Trabzon’un en gösterişli yeri olan Ortahisar’daki en önemli yapı Fatih Camisi (ya da Ortahisar Camisi)’dir. Altınbaşlı Meryem Kilisesi (Panayia Hrisokefalos Kilisesi) olarak adlandrılan yapı daha önceki bir bina üzerine 13. yy’da yapılmış. Trabzon’daki iç savaşlar sonucu zarar görünce 1341’de onarılmış. İmparatorluğun en şaşaalı günlerinde kubbesi altın tabaka ile kaplanmış. Bu durum kiliseye adını verirken, çok sayıda gezginin övgüsünü kazanmış.
Yaklaşık 250 yıl Komnenos Hanedanı’na imparatorluk katedrali işlevini yerine getiren, taç giyme, cenaze törenlerinin yapıldığı kilise 1461’de camiye dönüştürülür. Özgün freskolar badana ve sıva ile kaplanır, daha önceki tapınaklardan getirilen İyonik sütunları bazıları yeşile boyanır. Ama hâlâ etkileyici.
Yapı iki narteks ile beşik tonozlu üç neften oluşmakta. Nefler içten yuvarlak, dıştan çokgen apsislerle sonuçlanır. Merkezi kubbe pandantiflere oturur ve 12 köşeli yüksek bir kasnağa sahip. Camiye dönüştürüldükten sonra eklenen mihrap, minber ve süslemeler, binanın ana karakterini bozamamış. Ortahisar Camisi, Komnenoslar İmparatorluğunun görkemli geçişini duyumsatmakta önemli bir uğrak.
Ortahisar Camisi’nin yanındaki Kale Sokak’tan yukarıya doğru yürürsek Yukarı Hisar’a yani İç Kale’ye gireriz.
Ortahisar Camisi’nden batıya doğru ilerlersek Zindan Kapı ile İmaret Kapısı’nı birbirine bağlayan Zağnos Köprüsü’ne ulaşırız. Üst üste kemerli iki gözü olan bir köprüdür. Tarihi kaynaklar bunun yerinde iner kalkar ahşap bir köprünün varlığından söz ederler. Bununla birlikte köprü ayaklarında Roma ve Bizans devri işçiliği görülmektedir. Araştırmacılar köprüde dört yapı evresi tespit etmişlerdir. 15. yy’da Zağnos Paşa’nın onarımından sonra da köprü elden geçirilmiştir. Zağnos Caddesi üzerindeki Zağnos Kulesi ise bugün lokantaya çevrilmiş durumda.
Zağnos Kulesi’nin karşısına geçtiğimizde hoş bir park içinde Trabzon’un en önemli Osmanlı yapıtı olan Gülbahar Hatun Camisi ile Türbesi’ni görürüz. II. Beyazıt’ın karısı ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun, güzelliği ile ünlü bir Komnenos kızıdır. Hem Hıristiyanlara hem de Müslümanlara yardımı ile ün kazanmış. Gülbahar Hatun Camisi ve Türbesi, gerçekte 1514’de tamamlanan, imaret, hamam, mektep ve medresesi günümüze ulaşamayan bir külliyenin parçaları. Tek kubbeli cami, yanlarda birer zaviye odasına ve beş bölümlü son cemaat yerine sahip. Erken devir Osmanlı mimarisinde ayrı bir plan oluşturan zaviyeli camiler grubundan olan yapının duvar işçiliği oldukça önemli.
Gülbahar Hatun Camisi’nden Soğuksu Caddesi boyunca yukarı çıktığımızda geçen yüzyıl sonundan itibaren inşa ettirilen villalar, güzel evler görürüz.
Kent merkezinin 6.5 km güneybatısında çam ormanlarıyla çevrili Soğuksu’da Atatürk Köşkü bulunmaktadır. 1890 yılında Rus uyruklu ve Rum zenginlerinden Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştır. Bu yazlık köşk daha sonra hazineye kalmıştır. Atatürk, Trabzon ziyaretlerinde yapıyı gezmiş ve çok beğenmiştir. Bunun üzerine vilayetçe satın alınarak kendisine armağan edilmiştir.
Aya Sofya Müzesi
Trabzon kentinin şüphesiz en görkemli yapılarındandır. Kent merkezinin 3 km batısında, Karadeniz’e bakan bir set üzerinde, çok hoş bir bahçe içinde yer alan Aya Sofya, I. Manuel (1238 – 1261) döneminde yapılmış, 1461’de camiye çevrilmiş, yüzyıl başında askeri depo, hastane olarak kullanılmış, 1958 – 1964 yıllarında Bizansçı David Talbot Rice ve David Winfield başkanlığında restore edilerek 1964 yılında müzeye çevrilmiş.
Aya Sofya, bir yerde kendilerini Bizans’a alternatif gören Komnenoslar’ın İstanbul’daki Aya Sofya’ya rakip oluşturma çabası. Yapı döneminin Ermeni, Gürcü ve Selçuklu mimarisinin ve taş işlemeciliğinin en güzel özelliklerini içeriyor. 1260’dan kalma freskoları ise Bizans sanatında bir kopuşu yansıtıyor. Trabzon Aya Sofya’sı bu nitelikleri ile daha sonra Sırbistan, Makedonya ve hatta Rusya’da yapılan kiliseleri etkiliyor.
Kilise biri narteksli üç girişe, üç nefe ve üç apsise sahip. Ortada dört sütun üzerine oturan oniki köşeli yüksek bir kasnak üzerinde kubbe yer alıyor. Orta apsis, içten yuvarlak, dıştan beş köşeli, diğer apsisler yuvarlak. Batıda bir demir merdivenle narteks üzerindeki şapele çıkılıyor. Bahçede kuzeyde daha eskilere tarihlenen dört sütunlu üç apsisli bir şapel ile batıda bir çan kulesi yer alıyor. 1427’de yapılan iki katlı çan kulesi dönemin İtalyan etkilerini taşıyor.
Yapı içerde freskolarla, dışarıda kabartmalarla bezenmiş. Kilisenin güney girişi dinsel motiflerle süslü. En üstte kemerin kilit taşı üzerinde Komnenoslar’ın simgesi yer alıyor. Onun altında iki güvercin, güvercinin solunda bir kuş, sağ tarafta ise bir haç yer alır. Pencerenin solunda geometrik bir motif, sağ tarafta yıldız motifi bulunur. Kuzey girişin alınlığında da geometrik motifler görülüyor. Bu kabartmalarda Selçuklu etkisi oldukça açık. Kilise apsisinin dış kısmında gemi kabartmaları, içeride kubbe altında baklava biçimli mozaik bulunuyor.
Trabzon Aya Sofya’sının en ilgi çekici yanı freskleri. Bunlar Bizans sanatının en iyi örnekleri. Katı biçimcilikten kopuşu temsil ediyorlar. Sahneler çok dinamik, renkler canlı, bireysel figürler dışavurumcu. Örneğin narteksteki “Kenanlı Kadının Kızından Şeytanın Kovulması” sahnesindeki ifadeye, canlılığa Bizans sanatında hiçbir yerde ulaşılamamış. Özellikle narteks freskleri Rönesans ustalarına parmak ısırtacak mükemmellikte.
Dinsel resimlerle çok ilgili olmasanız bile en azından şu fresklere bir göz atmalısınız: Apsisteki Tahtında Oturan Meryem, İsa’nın Göğe Yükselişi, Kubbede Kadir-i Mutlak (Pantokrator) İsa, Kuzey Girişteki Acı Çeken Yakup, nartekste İsa’nın Mucizeleri, özellikle de Beşbinlerin Doyurulması sahneleri oldukça ilgi çekici. Son karede Trabzon Çarşısı’nda gördüğünüz insanlara rastlamanız olası. David Talbot Rice’e göre bu sahnenin gerçekleştirilmesinde canlı modeller kullanılmış olmalı.
Boztepe
Trabzon’un kuzeydoğusunda bulunan Boztepe eski çağlardan beri kutsal bir bölge. Bir dönem Apollon Tapınağı ile perslerin güneş tanrısı Mitra’nın Tapınğı’nı barındırmış. İlk Hıristiyanlar bölgede Aziz Sabas Kayaoyma Kiliseleri’ni oluşturmuş. Gezilmesi yoğun çaba gerektiren bu kiliselerden freskler artık yok olmuş gibi.
Boztepe’deki en önemli yapıt ise Kızlar Manastırı’dır (Panayia Teoskepastos – Tanrının Koruduğu Meryem Manastırı). Belediye Meydanı’ndan yaklaşık 1.5 km uzaklıkta olan ve dolmuşlarla ulaşılabilen Boztepe Parkı, Trabzonlular’ın bir piknik alanı. Manastırın üzerinden Trabzon’un görünüşü bir harika.
Manastır, 14. yy’da yapılmış ve 1923’e değin kullanılmış. Manastır kalın, kesme taştan bir duvarla çevrili. Manastır içinde bir mağara kilisesi, bir kilisecik, yıkık bir konukevi, rahip odaları ve salonlar bulunuyor. Manastırın en yüksek yerinde Konstantinos’a ait olduğu belirtilen bir anıt gömüt var. Bugün sarmaşıkların sardığı gömüt dört sütun üzerinde yükselen bir kubbe ile taş lahitten oluşuyor. Kubbe içinde İsa’nın ve dört İncil yazarının resimleri yeralıyor. Uzun yıllar tahripçilerin eline terkedilen Manastır, 15 yıl önce restore edilmek üzere kilit altına alınmış. Ancak şu ana kadar bir gelişme yok.
Kızlar Manastırı’nın daha da yukarısında Ahi Evran Camisi ve Türbesi bulunuyor. Burayı ziyaret eden Trabzonlular tepenin kutsallığını koruyorlar.
Kızlar Manastırı’ndan 2 km daha yukarıda ise Ermenilerin bölgedeki ana dinsel kurumu olan Kaymaklı Manastırı bulunuyor. Buraya biraz yürümek koşuluyla taksi ya da Kemik Hastanesi’ne giden otobüslerle ulaşılabiliyor. 15. yy’da yapımına başlanan manastırdan geriye kalanlar bugün bir çiftliğe ait. Kilise samanlık olarak kullanıldığı için freskolar sağlam kalmış. Bölgede Aya Sofya ve Sumela Manastırı’ndan sonra en iyi konumdaki freskoların 18. yy’daki onarımda yenilendiği varsayılıyor.
