Karşıdaki Ada Midilli


Paylaşılan o kadar çok şey var ki… Deniz, hava, bulut, balık, peynir, kahve, musakka, cacık ve nice değerler… Onlardan, bizlere kalmış olduğu gibi, bizlerden de onlara nice izler, anılar kalmış. Camiler, çeşmeler, evler, sokaklar… Komili Fürüze annenin yanık türküleri, Maria’nın acılı rebetikalarına karışmış; buzukiden çıkan hasret tınıları da sazın kederli nağmelerine…

Yazı - Turgay Tuna

Çocukluğumun Ege kıyılarındaki yaz tatillerinde, kimi zaman Ayvalık’tan, kimi zaman Akçay ya da Behramkale’den karşıdaki adaya uzun uzun bakar; uzaklardan evlerin, araçların parıldayan pencere camlarının minik gizemli ışıklarına takılarak; orada, karşıdaki adada yaşayan insanları hayal eder dururdum. Çocuk aklımca, kendi kendime o insanların bizleri sevip sevmediklerini sorgular; annemin, teyzemin, anneannemin anlattıklarının etkisi altında karşıdaki gizemli adanın insanlarına uzaklardan sevgiler, selamlar gönderirdim. 

Zira uzun yıllar karşıdan bakıp durduğum ada; dedemin, anneannemin, teyzemin, dayılarımın doğup büyüdüğü Midilli adasıydı. Mübadele dönemine dek orada kalmışlar; daha sonra da, dünyanın hemen her yerinde yaşanmış ve yaşanmakta olan göç acısıyla evlerini, barklarını, işlerini; yaşadıkları, solukladıkları toprakları bırakmışlar, ister istemez bilinmeyen bir geleceğe doğru yelken açmışlardı. Henüz yola çıktıklarında, yüreği ayrılık acısına dayanamayan dedem Ayvalık’a vardıklarından hemen sonra ruhunu teslim etmiş, bu dünyadan terk-i hayat eylemişti.

Aradan uzun yıllar gelip geçti. Yüreğimin bir köşesine programlanmış olan karşıdaki adayı görme hayali de, geçen giden yıllar içinde bende vazgeçilmez bir tutkuya dönüştü. Aslında bu tutkunun ardında, rahmetli anneme verilmiş olan söz yatıyordu. Onun ruhunu hoşnut etmek için gidecektim Midilli’ye. Ve ben gidiyorum hayallerini kurarken, aradan yine birkaç yıl daha geçip gitti. Ancak, beklemediğim bir anda, bir piyango misali, yıllardır birlikte çalışmakta olduğum FEST, bana Midilli turlarına çıkabilir miyim, diye sordu… Durur muyum hiç, yıllardır uzaklardan baktığım Midilli adası, artık beni çağırıyordu.

 

 

Ayvalık limanından ayrıldığımızda içimdeki heyecan kat be kat arttı. Cunda’yı arkamızda bıraktığımız andan itibaren Midilli, geçen dakikalar içinde biraz daha büyüyordu karşımda. Önce, Olimpos Tepesi, ardından Sarlıca kıyıları, Osmanlı Kalesi, daha sonra da Özgürlük Anıtı ve liman… Bu yadigâr adaya ayağımı bastığım andan itibaren ayrılana dek, kendimi Yunanistan’da değil de, bana ait bir yerlerde imişim gibi gezdim dolaştım. Dört gün boyunca karşımdaki insanlar Atina’dan, Selanik’ten ziyade bana Ayvalık, Edremit, Dikili’den birileriymiş gibi geldi. Gerçek o ya, deniz yoluyla Atina’dan on saat uzaklıkta olan bu adanın insanları, Ayvalık’a yalnızca bir buçuk saat uzaktalar ve yıllardır Perşembe günleri kurulan pazarına gelip gittikleri Ayvalık’ı komşu kasaba gibi bellemişler.

Paylaşılan o kadar çok şey var ki… Deniz, hava, bulut, balık, peynir, kahve, musakka, cacık ve nice değerler… Onlardan, bizlere kalmış olduğu gibi, bizlerden de onlara nice izler, anılar kalmış. Camiler, çeşmeler, evler, sokaklar… Komili Fürüze annenin yanık türküleri, Maria’nın acılı rebetikalarına karışmış; buzukiden çıkan hasret tınıları da sazın kederli nağmelerine…

 

Dört gün boyunca dolu dolu geziyoruz Midilli’yi. Barbaros Hayrettin Paşa’nın doğduğu köyden Namık Kemal’in kaldığı konağa, Petra’ nın şirin sokaklarından ıstakoz avcılarının köyü Scala Scaminia’ya kadar birçok yer görüyor; Molivos’ta Maria’nın kendi elleriyle yaptığı nefis mezeleri, Kaldirimi lokantasının ahtapot ızgarasını, 150 yıllık Ermis lokantasının tavada kızartılmış peynirini; kırk sekiz derecelik Barba Yanni rakısıyla götürüyor, damaklarımızda unutulmaz keyifli tatlar bırakıyoruz. 

Dönüş günü, benim için bambaşka bir heyecan arzediyor. Sanki bir tavaf diyebilirim. Midilli limanında, bizleri bekleyen teknemize dönmeden önce, canım annemin ve atalarımın köyü Güle’ye geliyoruz. Yunanca adıyla Clio. Ayvalık’ın tam karşısında yer alan muhteşem güzellikte tarihi bir köy. Osmanlı’dan kalmış ahşap, kâgir evler yerli yerinde duruyor ve köyde gizemli bir Osmanlı havası buram buram tütmeye devam ediyor. Annemi anıyorum Clio’nun sokaklarında; bahçesi çiçeklerle bezenmiş eski, güzel bir evin kapısı önünde duruyorum. Balkonunda, çoktandır pas tutmuş, asırlık ferforje demirlere asılı sardunyalar, hercai menekşeler eskilerden uzanıp gelen anıları çağrıştırıyor, buğulandırıyor. Pencere perdesinin aralığından, başı kurdeleli küçük bir kız çocuğu bakıyor bana doğru! Sanki benden bir şeyler bekliyormuş gibi… Ya da bana mı öyle geliyor? Kendime geldiğimde, kaybolduğunu fark ediyorum küçük kızın…

Clio’dan çıkarken, arabayı durduruyor, çoktandır hazırlamış olduğum poşeti alıp iniyorum. Elimdeki çomakla yol kenarındaki toprak kümesini eşelemeye çalışıyorum, ama oldukça sert... Bir anda rehberim Efi beliriyor yanımda. Elinde bir çubuk, eşeleyip avuçladığı toprağı poşetime doldurmaya çalışıyor. Yanaklarından süzülen damlaları fark ediyorum. O da, mübadele acısını yaşamış Menemenli bir ailenin torunu. Bana, birkaç yıl önce, Menemen’den alıp getirdiği toprağı dedesi ve ninesinin mezarları üzerine serpiştirdiğini anlattığında, kimi zaman düşman gözüyle baktığımız bu insanlara ne kadar çok yakın ve hatta bunun ötesinde kardeş olduğumuzu anlıyorum.

Midilli limanını yavaş yavaş terk ediyoruz. Gün batımında, Aya Terapon kilisesinden yükselen çan sesleri, bizleri adeta selamlayıp uğurluyor. Paylaştığımız sularda beyaz dalgaları yararak arkamızda bıraktığımız ada yavaş yavaş küçülüp uzaklaşıyor. Ayvalık’a doğru yaklaşıyoruz, ama gönlüm Midilli’de kalıyor.

Çocukluğumdan beri uzun yıllar karşıdan seyrettiğim adanın gizemini çözmüş bulunuyorum artık. Orada dostlarım var, annem var, Molivos’ta benim için özel mezeler hazırlayan Maria, arkadaşım Vangelis ve de can dostum, rehberim Efimum var.

 

Selamlar olsun hepinize! Ya sassss! Kalimera!

Paros, Sayı: 59, Ağustos 2016


Makaleleri
Karşıdaki Ada Midilli
Antik Mısır’ın Mezar Bebekleri: Uşabtiler
Kapadokyalı Bir Aziz: Saint Mamas
Eski Mısır'ın Gizemli Kuşu İbis
ANKARA GEMİSİ
SAMATYA
Timsahın Gözyaşları
Makriköy "Şömendöfer" İstasyonu
Karanlıkların Bekçisi Anübis
Uğultulu Bir Kent: FEZ
Mısır'ın Batı Çöllerinde
Bir tarafta Akdeniz bir tarafta Büyük Sahra Çölü: CEZAYİR
Aya Mama Deresi
Aya Eirene Kilisesi
Baruthane Kulesi
Rüstempaşa Cami
Tarihin 8. Harikası Ayasofya
Sarayburnu' ndaki Heykel
Kutsal Yağ Miron
Geçmişini Sürdürmeye Devam Eden Bir Semt SAMATYA
Mısır' ın bilinmeyen yüzü
Madagaskar'da Ölüm
Galata Kulesi
İstanbul'un Sıfır Noktası: Milyon Taşı
Dikilitaş
Bir Kapadokya Turu

Önerdiklerimiz

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

İSTANBUL’UN KONUŞAN TAŞLARI

Sıra dışı bir şehir jeoloji aktivitesi
Explore Ortaklığı ile Puglia
BOĞAZ’IN İNCİSİ YENİKÖY
FENER - BALAT TURU
ARKEOLOJİ MÜZELERİNDE BİR GECE
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]