image

“Kuzeyperest” Olmak

01 Ekim 2025 - İlknur Erk

“Kuzeyperest”

Bu sözcüğü ben uydurdum. Nasıl ve neden mi? Çünkü özellikle son yıllarda, fark ediyorum ki, içimdeki yön hep kuzeye dönüyor. Haritada parmağım gayri ihtiyari yukarıya kayıyor, yol planlarım soğuk denizlere, tundralara, kutuplara uzanıyor. Seçtiğim ve okuduğum kitaplar buzla, soğuk denizlerle ve orada yaşanmış kahramanlık ya da mağlubiyet hikayeleriyle örülü. Sanki içimde bir pusula varmış da ibresi daima kuzeyi gösterirmiş gibi yani…

Aslında meslek yıllarımın başlarında yolum daha çok Avrupa ve Asya’ya uzanıyordu. Özellikle Hindistan, Nepal, Güneydoğu Asya, Hindiçin ve Himalaya Havzası… Oralarda dünyanın farklı renklerini, kokularını, ritüellerini tanıdım. O yolculuklar bana keşfetmenin sınır tanımadığını, insanın kendi yolunu adım adım çizdiğini öğretti. Özellikle Himalaya eksenindeki Mahayana Budizmi’nin yaygın olduğu coğrafya bana beni tanıttı. Kimliğim, kişiliğim, hayata ve insanlara yaklaşımım oralarda derin bir maneviyatla şekillendi.

Lakin 2008’de ilk kez kapsamlı bir İzlanda yolculuğuna çıktığımda “bir şey” değişti. O geziden sonra kuzeye olan merakım, meraktan öte bir tutkuya dönüştü. Buzulların sessizliği, lav tarlalarının karanlık dokusu, kuzeyin keskin rüzgârı bana başka hiçbir yerde hissetmediğim bir aidiyet duygusu verdi. O günden bu yana kuzey, benim için bitmeyen bir çağrıya dönüştü.

Yıllar içinde Fest Travel ile gerçekleştirdiğim kuzey yolculuklarında bu tutkuyu daha da derinden hissettim, gezginlerle de paylaşma gayreti içinde oldum hep. İşte o yolculuklar sırasında sosyal medyada yazdığım notları, yeni yeni çekmeye başladığım kısa videoları #kuzeyperest etiketiyle paylaşmaya başladım. Bir kelime, zamanla bir kimliğe dönüştü; sadece bir hashtag değil, beni anlatan bir kavram oldu.

“Kuzeyperest” olmak, yalnızca kuzeyi sevmek değildir. Bu, bir tutku, bir merak, bir hayranlık hâlidir. Uzakta, soğukta, rüzgârın hâkim olduğu coğrafyalarda başka bir sadelik, başka bir gerçeklik buluyorum. Fiyortların derinliği, tundranın boşluğu, kutup ışıklarının büyüsü… Bunların hepsi bana evimdeymişim hissi veriyor.

“Kuzeyperest” olmak, benim dünyamda aynı zamanda içsel bir yolculuğa dönüştü. Karanlık kış gecelerinde içe bakmak, beyaz örtünün altında dinginleşmek, az olanla yetinmeyi öğrenmek… Her ne kadar kuzey gezilerimin çoğu yaza denk geldiğinden kutup gecelerini yaşayamasam bile okuduklarım sayesinde sürdürüyorum iç yolculuğumu. Vardığım iki önemli nokta şu: Kuzeyin doğası, insanı sadeleştiriyor. Fazlalıkları silip özle yüzleştiriyor.

Benim için kuzey, bir coğrafyadan çok bir hâl. Orada bulduğum şey, belki de kendi içimin, özümün, dinginlik arayan ve bu bedendeki hayatını sükunetle sürdürmeye çalışan bir ruhun yankısı. Bir denizin kıyısında dalgaların sesinde, bir dağın tepesinde rüzgârın uğultusunda, bir köydeki sessiz evin penceresinden süzülen ışıkta… Hep aynı huzuru, aynı derinliği görmeye çalışır, sonunda da bulurum mutlaka.

“Kuzeyperest” olmak, bir kimlik, bir yol arkadaşlığı. Hayatımın yolculuklarına eşlik eden bir pusula. Belki de ben, bir ömür boyu “kuzeye bakan” bir gezgindim de şimdilerde idrakine varıyorum.

Ezcümle şimdi artık biliyorum: “Kuzeyperest” olmak, yalnızca benim bulduğum bir kelime değil, aynı zamanda benim hikâyem...

HIZLI ERİŞİM

FEST Travel ile Dünyayı Kültürüyle Keşfetmek için Üye Olun.


Bunu bir daha gösterme