• Özbekistan Havayolları ile Taşkent - Nukus ve Ürgenç - Buhara arası ekonomi sınıf iç hat uçak biletleri,
• Buhara - Semerkant - Taşkent arasında hızlı tren bileti,
• Yerel 3 ve 4 yıldızlı otellerde (mevcutların en iyileri) 6 gece oda-kahvaltı konaklama,
• Yerel lokantalarda 6 öğle yemeği
• Yerel lokanta veya otellerde 6 akşam yemeği,
• Tüm transferler,
• Özel otobüs ile ulaşım,
• Özel gösteriler,
• Tüm müze ve ören yeri giriş ücretleri,
• FEST Travel uzman rehberlik hizmeti,
• Tüm bahşişler (gezi şoförüne ve gezi rehberine bahşiş toplanmıyor),
• Yurtdışı çıkış harcı (₺ 150),
• 70 yaşa kadar iptal ve sağlık teminatlı Yurtdışı Seyahat Sağlık Sigortası,
• Karbon Ayak İzi (KAİ) Ormanı Projesi’ne sizin için yapılacak bağış,
• KDV.
• Türk Hava Yolları ile İstanbul - Taşkent - İstanbul arası ekonomi sınıf dış hat uçak bileti, dış hat havalimanı vergileri ve harçları ile bilet kesim bedeli,
• Programa dahil olan öğle ve akşam yemekleri sırasında alınacak içecekler,
• 70 yaş üstü iptal ve sağlık teminatlı Yurtdışı Seyahat Sağlık Sigortası (65 USD),
• Kişisel harcamalar.
• Hiva şehrinde otellerin tarihi binalar olmasından kaynaklı olarak tek kişilik odalar genellikle çok küçük olup ve alt katlarda yer almaktadır.
• İki kişilik odada kalmak isteyip “iki kişilik odada kişi başı” ücreti üzerinden rezervasyonu yapılan misafirlerimizin yanına geziye 60 gün kala bir oda arkadaşı bulunamadığı takdirde bu misafirlerimizin “tek kişilik oda” ücretinin farkını ödemek ya da geziyi iptal etmek zorunda kalacaklarını bildiririz. Ücret ayrıntıları için lütfen “Ödeme Seçenekleri” tablomuzu inceleyiniz.
• Otellerde genelde standart iki kişilik (double/twin) odalar, bir yatak eklenerek üç kişilik odaya (triple) dönüştürülmektedir. Üç kişilik odada konaklamalarda üçüncü yatak standart olmayıp açılır-kapanır portatif yatak ya da çekyat şeklinde olabilmektedir. Bu konaklama tipini tercih eden misafirlerimizin satış bölümümüzle görüşmelerini rica ederiz.
Havalimanı Transferi:
Özbekistan görmeyi çok istediğim bir ülkeydi ama gidince tarihi derinliği, büyüsü ve ihtişamı çok çok etkiledi. Zamanlama çok iyi, güzergahın ardışıklığı bence uygundu. Etkinliklere de dahil olarak Özbekistan’ın günlük yaşantısından da kesitler görüp izlemek gezinin renklerini arttırdı.
Buhara ve Hiva kentleri çok etkileyici, güzergah çok iyi programlanmıştı. Özbekistan’ın geçmişi bugünü, kültürel zenginlikleri, sosyo-kültürel yapısı hakkında çok kapsamlı bilgi verildi. Her zaman FEST’i tavsiye ediyorum. Yaklaşık 20 yıldır FEST Travel ile dünyayı geziyoruz. Tüm bizim gibi kültür gezisine ilgi duyan dostlarımıza da tavsiye diyoruz.
Harika bir gezi oldu, 8 gün çok çabuk ve müthiş bir birlik içinde geçti. En çok Registan meydanı Semerkant beni etkiledi diyebilirim. Seçilen güzergah zamanlama ve etkinlikler çok profesyonelce düşünülmüş daha iyisi nasıl olabilirdi bilmiyorum. Rehberimizin bizi belli bir müzeye götürdüğü saatte diğer hiçbir turistik grup ile denk gelmememiz bile ne kadar titizlikle gezinin kurgulandığını gösteriyor.
Yıllar önce IFSAK’ta izlediğim bir “Dia Gösteri” sinden sonra Özbekistan hayallerimden hiç çıkmamıştı. İzlediğim saydam gösterisi tarih, kültür ve renkler şöleniydi benim için. O günden bu yana yıllar geçti fakat renkli Semerkant, Buhara, Taşkent üçgeni olarak özetleyebileceğimiz “İpek Yolu” üçgeni aklımdan hiç çıkmadı. Bir gün mutlaka Özbekistan ile buluşacağımdan emindim.
Nihayet, 2015 Nisan’da FEST’in muhteşem gezi tasarımı ve sevgili Yıldırım Büktel rehberliğinde hayalimdeki Özbekistan ile buluşabildim. Bu buluşmada hiç hayal kırıklığına uğramadığım gibi HİVA beni hayallerimin üzerine mavi gök yüzünde bulutlara doğru taşıdı.
Heyecanlı bir hazırlık sonrasında uçuş günü geldi çattı.18 Nisan Cumartesi günü saat 19.00’da Türk Hava Yolları’nın TK 370 sefer sayılı uçuşu ile 4.5 saatlik bir yolculuk sonrasında 19 Nisan Pazar günü Özbekistan’nın başkenti Taşkent’te yerel saat ile 1.35’te ulaştık. Özbekistan ile Türkiye arasında 2 saatlik bir zaman farkı var.
TAŞKENT, Özbekistan’ın başkenti ve Orta Asya’nın en büyük şehirlerinden biri. Başkent olmasına rağmen tarihi eser bakımından zengin olduğu söylenemez. Ancak mimari olarak tarihi eserleri aratmayacak kadar güzel yapılan eserler mevcut şehirde. Bunlardan önemli olanları şehir turumuzda ziyaret etme şansımız oldu.
Otelimizde (Lottle City Hotel) dinlendikten sonra kahvaltımızı yaparak Taşkent sehir turumuza başladık.
İlk durağımız Emir Timur Meydanı, Çok büyük bir meydan ve etrafında çeşitli kamu binaları ve çeşmeler bulunmaktadır. Özbekistan bağımsızlık heykeklide bu alanda bulunmaktadır.1931 yılında yapılan Valilik binası günümüzde konser salonu ve kütüphane olarak kullanılmaktadır. Meydanın günümüzde gösterisi ve miting için halk tarafından kullanıldığı yerel rehberimiz tarafından bizlere aktrıldı.
Barak Han Medresesi, Timurlenk (Aksak Timur) torunları tarafından yapılmıştır. Önyüzü mavi çiniler ve Kur’andan ayetlerle süslenmiştir. Etrafı gül bahçeleri ile çevrelenmiştir. 35 odası bulunan Medrese günümüzde Orta Asya İslamiyet Enstitüsü olarak kullanılmaktadır. Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan müftüleri bu binada yaşamaktadır.) ,
Halk Pazarı ziyareti, pazar çok renkli ve hareketli, her türlü sebze ve meyveler yanı sıra renkli kuru yemişler ve meyvalar ile renkli giyim eşyaları tezgahlarını görmek mümkün. Kadınlar tezgahların başında ve iş hayatının tam ortasında yer aldığını gözlemleyebiliyoruz.
Kefeli-Şaş (Kafali Şaşi) Türbesi, 904-979 yıllarında yaşamış bir doktor, filozof ve şairdir. Türbeler Özbek halkı için son derece önemli. En şık ve temiz elbiselerini giyerek Türbeleri ziyaret etmekte ve kendilerini daha mutlu ve rahat hissetmeyi amaçlamaktadır. En dikkatimi çeken nokta ise kadınların başları açık veya kapalı olarak Türbeleri ziyaret edebilmekte olduklarıydı. Kısacası başın kapatılması şeklinde bir mecburiyetin olmadığıydı. Önemli olan insanların ne hissettikleriydi.
Şehir gezimizi tamamladıktan sonra yerel bir lokantada öğlen yemeğimizi yedik (Özbek mutfağına ilişkin izlenimlerin yazının sonunda) ve Özbekistan Hava Yollarının HY 1057 sefer sayılı uçuşu ile Ürgenç üzerinden Hiva’ya hareket ettik.
HİVA (KHİVA)
Tek kelimeyle açık hava müzesi. Gizemli bir şehir. Medreseler, Türbeler, Surlar, Kubleler şehri. 1967 yılında “şehir-müze” ilan edildi. 1991 yılında UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınmıştır.
Geçmişte Asya’nın en önemli köle pazarıymış. Su kaynakları çok zengin olduğunda Tarihi İpek Yolu üzerinde çok önemli bir şehir olmuştur. Şehrin ekonomik ve kültürel zenginliği nedeniyle bilim ve sant insanlarınında uğrak merkezi olmuştur. Matematik, astronomi ve tıp alanında merkez olmuştur.
Şehir 2200 metre kerpiç surlarla çevrelenmiş. Şehre dört kapıdan giriş yaplabiliyor. Kahvaltı sonrasından otelden ayıldık ve yürüyerek surların izinden Eski Şehir (İşan Kale) girişine ulaştık.
Eski Şehre giriş yapmadan önce Tarihi İpek Yolu Haritası üzerinde inceleme yapma şansımız oldu. Yıldırım bey ve yerel rehberimiz Nathali bizlere tarihi bilgiler ile İpek Yolunun görkemli zamanından günümüze kadar geçirdiği değişim sürecini dünyadaki tarihi ve ekonomik gelişmeleride dikkate alarak kısaca özetlediler. Kıtaların keşfiyle birlikte deniz yollarının bulunması ticarette kervan devrinin sona ermesini ve deniz yolu taşımacılığının ticarette daha çok kullanılmasıyla birlikte Tarihi İpek Yolu eski görkemli zamanını maalesef yitirdi. Günümüzde ise tren yolunun yapılmasıyla birlikte tekrar işlevsel hale gelmeye başladı.
İşan Kale’den tarihi şehre giriş yaptık. İşan Kale sabah ışığında fotoğrafçılar için önemli bir nokta. Sağlı sollu hediyelik eşya satan renkli dükkanlar ile renkli Özbeklerin ve yerli yabancı gezginlerin yer aldığı taş yoldan ilerleyerek ilk ziyaretimiz Kelte Minar’a oldu.
Kelte Minar, eski kalenin tam karşısında bulunmaktadır. 26 metre yüksekliktedir. Yapımına Hiva’nın en yüksek minare (70 metre) başlanmış ancak minareyi yapan mimarın ölmesi nedeniyle tamamlanamamış.
Kelte Minar’ın en önemli özelliği dış yüzeyindeki renkli çinilerdir. Hangi taraftan ve günün hangi saatinde bakarsanız bakın farklı renklerde (mavi, yeşil, beyaz) parlayan sırlı çiniler sizleri alıp başka yerlere götürecek kadar etkileyici. Görülmeye değer renkler cümbüşüne veda ederek Cuma camisine doğru yol almaya devam ettik.
Cuma Camisi, Cuma Camisi Hiva’nın en güzel camilerinden bir tanesi. Caminin en önemli özelliği geniş iç salonun tavanında bulunan minik deliklerle camini aydınlatılması ve havalandırılmasıdır. Duvarlar kırmızı ve siyahla boyanmış ve üzerinde bitki ve ağaç resimleri ile süslenmiştir. Caminin kuzeyinde 52 metre yükseklikte minaresi bulunmaktadır. Caminin diğer önemli özelliği ise tahta işçiliğin özenle çalışıldığı ahşap sütünlara sahip olmasıdır.
Allah Kulu Han Medresesi, 1835 yılında yapılan Medrese ortaçağ Özbek sanatının en güzel örneklerinden biridir. Çok zengin süslemeleri ve planı ile beyaz, mavi, yeşil çinileriyle süslemeli yüksek kapısı ziyaretçilerini yani bizleri çok etkileyerek hoşgeldiniz diyor.
Hiva, renkli mavi, yeşil çinileri, kerpiç duvarları ve tarihi mekanları ile olağanüstü bir görsel şölen sunmakta kendisini ziyarete gelenlere. Sokaklarda ve mekanlarda dolaşırken tarihten günümüze kadar değişmeden korunan bu olağanüstü şehirden çok etkilendiğimi ve adeta büyülendiğimi söyleyebilirim. Şehir o kadar renkli ve olağanüstü güzel ki 10. Yüzyıllara kadar uzanan tarihi geçmişinde bu şehirde yaşamak isteyen şair ve yazarlara eşsiz bir misafirperverlik göstermiştir. Şair ve yazarlar, edebiyatçılar Hiva’nın misavirperverliğe, şehrin toprak renki yapıları, mavi ve beyaz bulutlu gökyüzü ve turkuaz mavisi çinilerle süslenmiş kublelerine medreselerine ve camilerine dizeler yazarak geçmişten günümüze taşımıştır.
Şehirde yaşayanlar şehri sahiplenerek çok güzel koruyarak bütün özellikleriyle birlikte günümüze ulaştırılması sağlanmıştır. Eski mimariyi bozacak hiç bir yeni yapılanma görmeniz mümkün değil. Tarihi özelliklerin bozulmaması için özen gösterilmektedir.
Hava çok sıcak olmasına rağmen nem oranı düşük olduğundan şehir içinde daracık sokaklarda dolaşmak zor olmadı. Daracık sokaklarda dolaşırken sanki tarihin içinden geçmişe doğru yolculuk yaptığınız hissine kapılmak mümkün.
Yukarıda yer alan ve Buhara’nın etrafını çevreleyen ve yaklaşık 2700 km uzunluğundaki kerpiç surları İstanbul’dan Özbekistan’ın başkenti taşkent’e uçarken Skylife’ta gördüm. Dergideki fotoğrafa bakıp ilgili yazıyı okurken acaba bu surların fotoğrafını ben de çekebilecekmiyim diye düşünmeden edemedim. Sonra fotoğrafı Yıldırım bey’e gösterdim bu surların fotoğrafını çekmek istiyorum çekebileceğim yüksek bir nokta olabilir mi diye sordum. Akşama doğru gözetleme kulesine çıkılarak çekilebileceği bilgisini verdi bana sevgili Yıldırım bey.
Öğleden sonra saat 17.00 gibi tekrar eski şehrin girişine (İşan Kale) doğru gelerek gün batımında şehrin tamamını (medreseler, türbeler, camiler ve minareler ve tabi ki metrelerce uzunluktaki dolambaçlı kerpiç surlar) tek karade fotoğraflayabilmek için kerpiç surların üzerinde yer alan gözetleme kulesine ulaştık. Şehrin en güzel fotoğrafını veren noktası diyebilirim.
BUHARA (BUKHARA)
Sabah erken saatte otelimizden otobüsle ayrılarak ve uzun bir çöl yolculuğundan sonra akşama doğru Amu Derya (Ceyhun) nehri ile tanışmak ve Özbekistan’ın en gizemli şehrine merhaba diyebilmek için Buhara’ya ulaşıyoruz. Buhara’ya ulaşmadan önce ilk olarak Muhammed Bahauddin Nakşibendi’nin Türbesini ziyaret ediyoruz.
Muhammed Bahauddin Nakşbendi Türbesi, nakşibendi inancının önemli mekanıdır. Muhammed Bahauddin Nakşibendi 1317 yılında Buharada doğru. Nakşbendi’nin önemli özelliği sessiz zikir yapmayı tercih etmesidir. Türbe alanı içinde minare ve medrese bulunmaktadır. Ayrıca Nakşibendi’nin mezarı ile anne ve hocasının mezarı da bulunmaktadır.
Recistan Meydanı, Recistan Özbekistan’da meydanlara verilen genel bir isimdir. Ancak en önemli ve ünlüsü Semerkant’ta diğeri ise Buhara’da bulunmaktadır. Buhara’daki Recistan Meydanı antik dönemlerde halkın toplanma yeri olarak kullanılmaktaydı. Meydanda 13.yy kadar kamu binaları bulunmaktaydı. Sonraları bu binalar ticari amaçlı olarak kullanılmaya devam edilmiş ancak günümüza sade Bala Havuz Camisi kalmıştır.
Recistan meydanı günümüzde 1 Mayıs’ta kutlamalar için kullanılmaktadır. Geçmişte çarşaf ve bukra’sından kurtulmak isteyen kadınlar 1 Mayıs’ta bu meydan da toplanıp çarşaf ve bukralarını törenle yakarlarmış. Günümüzde Özbek kadınları çarşaf ve bukra giymemektedir.
BUHARA’da havuz etrafında bulunan çay bahçeleri ve lokantalarda halkın gecelerini nasıl geçirdiğini izleme ve anlama şansını gözlemleme şansımız oldu. Kadınlar (Ayollar, Özbek dilinde kadınlara verilen isim) çoluk çocuk çay bahçelerinde mutlu ve neşeli bir şekilde kah dondurma yiyerek kah yelşil çay içerek zamanlarını keyifle geçiriyorlar. Tabi ki arkadaşlarla birlikte bizlerde Özbek halkının arasına karıştık ve çay bahçesinde keyifli bir yemek sonrası zaman geçirdik. Orada otururken sanki Türkiyede ve özellikle Şanlı Urfa’da Balıklıgöl kenarında bir çay bahçesinde oturuyormuş hissine kapıldım.
Çay bahçelerinin içinde bulunan park alanında Nasreddin Hoca’nın eşek sırtında bir heykeli bulunmakta. Parkta akşam gezintisine çıkan yerli ve yabancı gezginler Hoca’ya merhaba deyip bu anı ölümsüzleştirmek için birlikte kameralara poz vermeyi de ihmal etmemekteler. Nasreddin Hoca bizdekinden biraz farklı. Daha ince yapılı ve uzun boylu. Diğer farklılık ise eşeğine doğru binmiş bir şekilde görüyorsunuz Hoca’yı.
Bala Havuz Camisi, havuz isminin anlamı çocuk havuzudur. Caminin önünde bulunan havuza, camini kubbesi, minaresi ve ahşap sütünlarının yer aldığı ayvanın yansıması görülmeye değerdir. Camide bulunan havuz Buhara’da bulunan ender havuzlardan biri olduğu söylenmektedir.
Çeşme Eyüp Türbesi, Özbekistan’da görmeye alışık olmadığımız bir mimari yapıyla karşıladı bizleri Çeşme Eyüp karşıldı bizleri. Taş işçiliği ve konik kubbesi önemli olan bu yapı örneğine Özbekistan’da rastlamak mümkün değil. Dış görünüşündeki sadeliği ile sanki bir kale girişini andırıyor.
Buhara’nın diğer bir sembolü ise “Chor Minor”, Buhara çok gizemli bir şehir ve çok görkemli yapılara sahip. Chor anlamı Farça’da dört demek. Minor ise minare anlamında. Kısacası “Dört Minare”. Chor Minor, 1807 yılında zengin bir tüccar olan Niyazikul tarafından yaptırılmış 200 yıllık bir eser. Ancak cami değil bir medrese. Geçen zaman içinde medrese yıkılmış ancak ana girişi (taç kapı) ve dört cami günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş. Dört minare olarak adlandırlmakla birlikte bunlar gerçek anlamda “minare” değil. Medrese yapımında dekor olarak kullanılmış yapılandırılmış kubbeli turkuaz renkli çinili kubbeler.
Özbek Mutfağı ve Sofrası, Özbek pilavı , özbek baklavası ve şaşlık özbek mutfağının en bilinen çeşitleri. Özbek çorbalarından söz etmeden geçmek haksızlık olur. Çok lezzetli çorbalar. Çorbalar çoğunlukla parça kırmızı et veya tavuk etinden yapılmakta. Çorbalar şehriyeli, sebzeli olarak ikram ediliyor. Kabak çorbası da çorba çeşitlerinden bir diğeri.
Beyaz lahana ve greçka (bizim kara buğday olarak bildiğimiz) salata ve yemeklerde çok kullanılıyor. Çok keyifle tükettiklerim arasında yer aldı bu ikili.
Domates ve salatalıkların tadı ve lezzetinden söz etmeden geçmek haksızlık olur. Sabah kahvaltılarda bol miktarda taze domates ve salatalık ise lor peyniri (tabiki şekersiz olan) benim favorilerim oldu gezi boyunca. Özbekistan’dan dönerken Türkiye’de yetiştirmek üzere (bireysel tüketim amacıyla) yanımıza domates tohumu almayı unutmadık.
Özbek mantısı da çok meşhur yemeklerinden biri. Bizdeki gibi yoğurt ve salçalı sos ile ikram edilmiyor. Yoğurtsuz sade olarak tüketiliyor. Ancak isteyen yabancı gezginler yoğurt ikram ediliyor. Aşağıdakı fotoğrafta ortada beyaz olarak görünen Özbek mantısı, mantının arkasındaki dilimler halinde olan ise Özbek ekmeği, mantının sol tarafındaki ise Özbek böreği.
Yeşil çay, Özbekler siyah çay tüketmiyor. Kahvaltıda ve diğer yemeklerde yeşil çay tüketiyorlar. Bir hafta boyunca çok sevdiğim yeşil çay’ı içmek için sundu bizlere Özbekistan. Yeşil çay fincanları kulpsuz. Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi. Siyah çay tüketicileri için yeşil çaya geçmek için bir fırsat olabilir Özbekistan gezisi.
Özbek baklavası ise bizim alışkın olduğumuz bir baklava çeşidi değil. Şerbetsiz bir baklava çeşidi. Yufka yerine özel bir hamur kullanılıyor ve içine ise kuru üzüm (beyaz, siyah), ceviz, kayısı ve erik kurusu konuluyor. Şerbetsiz oluşu yenmesini daha keyifli ve lezzetli kılıyor. Ben sadece tadına bakabildim. Özbekistan’a gidecek gezginlere kesinlikle yemelerini öneririm. Aşağıda fotoğrafta görülen Özbek baklavası grubumuz için Fest’in özel siparişiyle yapıldığını belirtmem gerekiyor.
Özbek Pilavı, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi seramik bir tabakta (Özbekler sahan diyor) servis edilmekte. İçinde ise pirinç et, çeşitli sebze ve kuru meyvalar bulunmakta. Özbek pilavı ana yemek olarak sunulmakta ve tüketilmekte.
SEMERKANT (SAMARHKANT)
Hemen hemen herkesin tarih kitaplarından hatırlayabileceği bir şehir Semerkant. Şehirde dolaşırken sanki çocukluğuma ve okul yıllarıma dönerek tarih kitaplarda okuduklarımı ve hocaların anlattıklarını tekrar yaşar gibi oldum. Tabi ki bir farkla. Kitaplarda sanki kahramanların yaşadığı mekanlardı benim için. Şimdi ise şehrin sokaklarında dolaşabiliyordum merak ettiği yerlere artık dokunabiliyordum ve bu mekanlarda dolaşıp algılamam farklılaşıyordu.
Semerkant Orta Asyanın en eski şehirlerinden biri. Bu şehre ilişkinilk akla gelen Tarihi İpek Yolu ve Medreseler olmakla birlikte Timurlenk’in (Aksak Timur) de akla gelmemesi mümkün değil. İbni Sina, Biruni gibi ünlü tıp bilim insanları bu şehirde doğup büyümüşler.
Gur Emir Türbesi, ilk durağımız otelden ayrılarak 15-20 dakikalık bir yürüyüşle birlikte Gur Emir Türbesi (Timur’un ailesi ve hocası ile birlikte gömülü olduğu yer) oldu. Varış saatimiz fortoğraf çekmek için de çok uygun bir zamandı. Gur Emir Emirin mezarı anlamına gelmektedir. Timur bu yapıyı ölen yeğeni için düşünmüş olmakla birlikte kendi mezar yeri olmuş. Kendisinin buraya gömülmesinden sonra ölen iki oğlu ve bir torunuda buraya gömülmüş.
Sevgili Yıldırım bey bizlere hem tarihi bilgileri hem de Timur’un kişiliği hakkında bilgilenri aktarmasıyla birlikte gördüklerimi fotoğraf karelerine sığdırmaya çalıştım. Semerkant’a gideceklerin atlamaması gereken görülesi yerlerden biri Gur Emir Turbesi. Gur Emir Türbesi ziyaretimizden sonra yürüyerek dünyaca ünlü Semerkant Recistan Meydanı’na doğru yürümeye devam ettik. Meydana vardığımızda inanılmaz bir görkem bizleri bekliyordu.
Semerkant, Racistan Meydanı, meydan şehrin tam ortasında yer almakta. Yüzünüzü meydana dönüp baktığınızda sağınızda Şir-Dar (Aslanhane) Medresesi solunuzda Uluğ Bey medresesi ve tam karşınızda Tila Kari (Tilyekari) Medresesi yer aldığını görüyoruz. Akşam güneşinin görkemli kapılara, minarelere yansımasıyla birlikte rengarenk çinilerin parıldayarak göryüzüne doğru yaydıkları şahane ışıklı manzara görülmeye değerdi.
Gördüğümüz eşsiz manzara içinde yer alan eserlerin tamamının 1370-1500 yılları arasında yapılmış olduğunu Yıldırım bey bizlerle paylaştı. Tarihi yapılar inşa edilirken zamanın en gelişmiş teknikleri ve sanatsal süslemeleri kullanıldığı bilgisini de ediniyoruz. Zaten eserlerin tüm heybetleri ve güzellikleri ile birlikte o zamandan günümüze ulaşmış olması bunun göstergesi denilebilir.
Meydandaki medreselerin sadece bir tanesi günümüzde üniversite olarak kullanılmakta diğerleri ise tamamen hediyelik eşya dükkanlari faaliyet göstermektedir. Medrselerde kullanılan mozaik çinilerin üretildiği küçük bir üretim yeri var iç tarafta. Mozaik çini tekniği hakkında kısa bilgileri edinme şansını yakalayabilir ve arzu edilirse küçük hediyelik eşya alınabiir. Hediye alınabilecek uygun yerlerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Medreseleri ziyaretimizden sonra Bibi Hanım Camisini ziyaret ederek yerel bir pazara gidiyoruz. İnanılmaz renklilikte bir pazar yeri. Pazar çok renkli ve çok çeşitli ürünleri barındırmakla birlikte ürün bölümlerine ilişkin yazılar ise çok daha renkli ve anlamlı. Örneğin tatlı reyonunu işaret eden tabelaya baktığımızda “Şirinler” yazısını okuyoruz. Özbek dilinde tatlı “şirin” demek. Kadın “ayol” kadınlar ise “ayollar” şeklinde isimlendirilmiş. Diğer bir enterasan kelime ise sanatçı anlamında kullanılan “Liboş”.
Öğleden sonra ilk ziyaretimiz Afrazyap Müzesi son ziyaretimiz ise Şah-ı Zinde Türbesi oldu.
Afrazyap Müzesinde Semerkant’da bulunan duvar resimleri, topraktan yapılmış süsler, sikkeler, araçlar ve heykeller bulunmaktadır. Duvar resimleri Göktürkler’in yaşamlarına ilişkin son derece önemli eserler olarak dikkati çekmekte olduğunu söylenebilir.
Yolu Özbekistan ve dolayısıyla Semerkant’a düşenlerin es geçmemesi gereken bir müze bence.
Şah-ı Zinde Türbesi, türbe şehir dışında yer alan 16 yapının içerdiği bir görsel topluluk. Şehir mezarlığıda bu bölgede yer almakta. İnanışa göre Hz. Peygamberimizin amcasının oğlu burada bir mağarda yaşamına devam etmekte. O nedenle çok kutsal olarak kabul edilmektedir. Yerli ve yabancı gezginlerin önemli ziyaret yerlerinden biri.
Semerkant gezimizi Şah-ı Zinde Türbesi ile sonlandırıp tren istasyonuna gittik ve Taşkent’te hızlı tren ile 2.5 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbula dönüş yapmak için tekrar geri dönmüş olduk. Özbekistan gezimizin son akşam yemeğinde tarihi ipek yolunun en önemli noktalarını (Khiva, Bukhara, Samarkand, Tashkent) tamamladığımız için sertifikamızıda alarak İstanbul için dönüş yoluna girmiş olduk.
İstanbul’a dönüşümüzü ise 25.4.2015 tarihinde saat 8.15’de TK.369 sayılı THY uçağı ile gerçekleştirdik.
İnanılmaz keyifli ve şaşırtıcı bir geziydi benim için Tarihi İpek yolu gezisi. Tarihe ve geçmişine ilgi duyan fotoğraf çekmeye meraklı olanlar için inanılmaz ve hemen gezi programının başına konulması gereken bir ülke Özbekistan.
Bu keyifli geziyi engin bilgi ve deneyimlerini bıkmadan ve usanmadan sakinliği ile bir akademisyenden daha güzel ve anlayıcı bir dille bizlere aktaran sevgili Yıldırım Büktel’e sonsuz sevgi ve saygılarımla. İyi ki varsınız Yıldırım bey. İsrail ve Kudüs gezisinde buluşmak dileğiyle.