


Karayipler’in sezonu basliyor. Castro hayattayken Küba’nin baskentini mi görmek istiyorsunuz? Okyanus asip, Türkiye’den kusuçumu 10 bin kilometre uzaktaki adaya gittiginizde bu geziden güzel anilarla ayrilmak için önceden hazirlik yapmanizda yarar var. Tuba Köseoglu Okçu gitti, önerilerini yazdi.
YASAMA SEVINCI AMBARGO TANIMIYOR
José Marti Havalimani’ndan çikip, bizi Havana’daki otelimize götürecek otobüse ilerlerken, “Castro hayattayken Küba’yi mutlaka görün” tavsiyesi kulaklarimda çinliyor. Yillardir adaya uygulanan ABD ambargosunun etkileriyle karsilasmayi beklerken, ilk adimimda gayet modern bir otobüs çikiyor karsima. Endiseleniyorum. Yoksa çok mu geç kaldim, “normal”lesti mi Küba? Kente yaklasirken, görüntü degisiyor: Karanliga gömülmüs bir sehir beliriyor önümüzde. Evet, Küba denince halen ilk hissettigim “hüzün”, ama saygi uyandiran türden. Acimasiz ambargonun, Sovyetler’in çökmesiyle gelen ortada kalmisligin, yoksullugun ögüttügü ideallerin getirdigi hüzün basta Havana olmak üzere tüm ülkeyi kaplamis. Enerji sikintisi, gecelerin karanligi degil hüznü yogunlastiran: Rengarenk kiyafetlerle, sambayla, her daim gülümseyen halkiyla, sömürge dönemine ait gösterisli binalariyla, devrim sloganlari ve resimleriyle, gündüzlerde bile gizlenmis bir hüzün var bu topraklarda. Buna ragmen, inatla ve inançla her sehir, semt, sokakta karsiniza çikan “hasta la victoria siempre / zafere kadar daima” slogani, daha da güçlü anlamlar yükleniyor gördügünüz ve ögrendiginiz her yeni bilgiyle... Basta Havana olmak üzere, Küba, bitmek üzere olan bir dönemin, çok da öngörülemeyen bir gelecegin, herseyden önce bitmek bilmez bir yasama sevincinin capcanli sahnesi olarak merakli gezginleri agirliyor.
KREDI KARTINA GÜVENMEYIN YANINIZA EURO ALIN
* Seyahat öncesinde birkaç aylik okuma süreci ülkenin kültürünü, geçmisini kavramaniza, bugünle karsilastirmaniza yardimci olacaktir. Adaya ilk ayak basanlardan rahip Bartolomeo de las Casas’in “Yerlilerin Gözyaslari,” Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nin Kesik Damarlari,” ve Türkçesi 1968’de yayimlanan “Jean Paul Sartre Küba’yi Anlatiyor” isimli kitaplari öneririm.
* Adanin iklim yari tropik. Kis sicaklik ortalamasi bile 23 derece. Ekimden mayisa seyahat için ideal dönem. Yaniniza mutlaka ince kiyafetler alin.
* Bavulunuza bol bol tükenmez kalem, küçük sabun, dis macunu, sampuan koyun. Çevrenizi saranlara verdiginizde verdiginizde çogu zaman bahsisden bile çok makbule geçiyor.
* Küba ucuz bir ülke. Konaklama ve ulasim hariç, bol bol harcama yapsaniz bile, kisi basi bir haftalik harcamaniz 250 Euro’yu geçmiyor.
* Kredi karti oteller ve lüks restoranlar disinda hiçbir yerde geçmiyor, o yüzden yaninizda nakit bulundurmanizda fayda var. ATM agi da neredeyse hiç yok. Dolar bozdurmak çok zor, komisyon kesiliyor. Euro ile gitmek en iyisi. Pariteyi devlet belirledigi için kur her yerde ayni.
* Turistlere CUC (convertible peso) adli halkin kullandigindan farkli bir para birimi veriliyor. CUC, dolarla es degerde ve halkin 16 pesosuna denk. Yarim CUC bahsis bile, sevinç nedeni oluyor.
* Cep telefonlari çok zor çalisiyor, blackberry gibi cihazlar hiç çalismiyor.
* Sokaklarda etnik giysili, purolu kisiler göreceksiniz. Turistlerle fotograf çektirip para kazaniyorlar. Bahsisi ihmal etmeyin.
* Küba mutfagi pek parlak degil, tam Karayip mutfagi örnegi. Ama yine de ikinci günün sonunda insan alisiyor: haslanmis pirinç, kara fasulye ve et ya da balik... Sokaklarda domuz etli sandviçler satiliyor, Küba’nin kokoreçi sayiliyor bu mönü.
* Tablo alirsaniz arkasina mühür bastirin, diger sanat eserlerinin belgesini talep edin, yoksa havalimaninda el konuyor.
* Puronun fabrika ya da atölyelerden taze sarilmisini alin. Sokaktakilere ragbet etmeyin; belgesi yoksa 20’den fazlasini yurtdisina çikarmak yasak.
* Sokak, meydan, restoranlarda çalan gruplar CD’lerini satiyor. CD’lerini dolastirdiklari küçük kutuya hiç degilse 1-2 CUC atin.
* Sehirlerarasi ulasim sadece turistler için kolay. Halk kamyonlari kullaniyor. Turla gitmediyseniz otomobil kiralayin ya da araçli rehber tutun. Yollar genis, düzgün fakat araç çok az. Otostop mümkün degil.
* Çok güvenli bir ülke. Tasrada evlerin kapisi açik. Hirsizlik ve kapkaçtan korkmayin.
* Mutlaka tatmaniz gereken içecekler: Daiquiri, Canchanchara, Cuba Libre ve tabii ki Mohito.
* Gündüz sapkasiz gezmek zor. Yerel hasir sapkalari takarken dikkat: Kadinda kenerlarin düz olmasi, erkeklerde kivrilmasi gerekiyor.
* Sehirlerarasi otoyollarin konaklama tesislerinde kahve için mutlaka; yaninda seker yerine seker kamisi getiriyorlar, bizdeki küp seker kitlamak gibi onu emiyorsunuz kahveyi içtikten sonra, degisik bir deneyim. Odun gibi seker kamisini ezip, suyunu çikariyorlar. Tadmaya deger.
COCO TAXI’YLE TURA ÇIKMADAN, PLAZA DE LA CATEDRAL’E UGRAMADAN HAVANA’YI GÖRMÜS SAYILMAZSINIZ
* Otel tercihinizi NH Parque Central’dan yana yaparsaniz pisman olmazsiniz. Merkezi ve konforlu. Devrim öncesinin sosyete merkezi Hotel Nacional güzel bir yapi, fakat merkeze uzak. Yine de terasinda mohito içmek için gitmeye deger.
* Güzel Sanatlar Müzesi’ni ve tam karsisindaki Devrim Müzesi’ni mutlaka ziyaret edin. Ilki sömürge döneminden günümüze genis bir resim koleksiyonuna sahip. Digerinde fotograf ve belgelerle devrim anlatiliyor. Devrim Müzesi’ni gezdikten sonra tam karsisindaki Angel Custodio Katedrali’ne girin, arka kapisindan çiktiginizda çok otantik bir mahalle göreceksiniz. Ortada turist yok, sokaklarinda müzik ve çocuk sesleri duyuluyor.
* Plaza de la Catedral, sehrin en keyifli merkezlerinden. Etraf falci, sokak müzisyeni, kafe, restoran dolu. Görmeden Havana’yi gezilmis sayilmazsiniz. Bu meydanin hemen yanindaki sokakta Ernest Hemingway’in çok sik gittigi bar var: La Bodeguita del Medio. Küçük meydanlardan Plaza Vieja’da kendi birasini yapan Taberna de la Muralla’ya yemek için olmasa bile, bira tadimi ve çevre gözlemi için gitmeye deger.
* Vali Guiseppe Garibaldi’nin malikanesi sömürge dönemini anlatan müze. Önündeki sahafta Ingilizce güzel kitaplar bulabilirsiniz.
* Plaza de San Francisco de Asis’e de ugrayin, meydanin çevresindeki sömürge döneminden kalma rengarenk binalari görmeye deger.
* Hemingway’in 30 yil yasadigi ev sehre karayoluyla 20 dakika uzakta. Müzenin bahçesi ev kadar etkileyici. Evin çok yakininda Cojimar isimli küçük bir balikçi kasabasi bulunuyor. Yazarin sik sik gittigi kafe La Terraza’da “Ihtiyar Balikçi ve Deniz” romanina esin kaynagi olan yasli balikçi Don Gregorio’nun fotografini göreceksiniz. Balikçinin ismini tasiyan mavi kokteyli içip dingin denizi seyredin.
* Havana’nin Miramar semtinde geçmiste zenginler yasarmis. Buradaki Emilano Zapata Parki’na gidin. Köke dönüsen dallariyla ünlü ficus türü agaci görün. Hayret edeceksiniz.
* Çift kisilik, yanlari açik Coco Taxi’lerle sehir turuna çikin. Castro’nun kimi zaman 3-4 saatlik nutuklar attigi Devrim Meydani’na ugrayin. Che’nin devasa portresiyle fotograf çektirin.
* Liman yakininda, Malecon isimli ambarda sanat eserleri ve hediyelikler satiliyor. Alisveris için dogru adres.
* Havana Üniversitesi’nin yakinlarindaki dondurmaci La Coppelia’nin turistler ve halk için iki ayri girisi var. Halk tarafindan girip çevreyi gözleyin, dondurmalari tadin.
* Liman yolunda özgürlük savasçisi dünya liderlerinin arasinda Atatürk’ün büstü de yer aliyor.
* Turistik olmayan eglence yeri ariyorsaniz El Gato Tuerto’yu tercih edebilirsiniz. Tüm taksiler kulübün yerini biliyor. Her gece iki ayri grup sahneye çikiyor.
* Küba’nin tavuk yemekleri meshur. Miramar semtindeki El Aljibe, yerel mutfaga alismakta zorlananlarin bile doyabilecegi bir restoran. Panoramik manzarali La Divina Pastora da tercih edilebilir. Deniz ürünleri, özellikle istakoz meraklilarina, tarihi bölgenin disindaki Paladar Vistamar’i tavsiye ederim. Aslinda Küba’da istakoz satisi yasak. Fakat burada mönüye yazilmasa da siparis ettiginizde hemen geliyor. Gündüz gidin, deniz manzarasini da doyasiya seyredin.