José Marti Havalimani’ndan çikip, bizi Havana’daki otelimize götürecek otobüse ilerlerken, “Castro hayattayken Küba’yi mutlaka görün” tavsiyesi kulaklarimda çinliyor. Küba deyince 1960’lardan kalan arabalardan, kivrak ezgilerden, Castro, Che ve arkadaslari nam-i diger “sakalli”lardan olusan önyargili beklentilerim, bizi bekleyen gayet modern otobüsü görünce, “yoksa çok mu geç kaldik gelmekte, yoksa daha simdiden mi “norm”allesti Küba” endisesiyle önce bir sarsiliyor... Halbuki havalimanindan çikip da yolda ilerledikçe, hüzün dolu, karanliklara gömülmüs bir sehir beliriyor önümüzde. Evet, Küba denince halen ilk hissettigim “hüzün”, ama saygi duydurtan bir hüzün ayni zamanda. Yillardir süren acimasiz ambargonun, siyah-beyaz dünyanin Berlin Duvari’yla birlikte yikilmasi sonrasinda ortada kalmisligin, gurur duyulan ideallerin imkansizliklarla çarpisip çarpisip her gün biraz daha örselenmesinin getirdigi hüzün basta Havana olmak üzere tüm ülkeyi kaplamis. Enerji sikintisinin gecelerin karanligina karanlik katmasi degil hüznü yogunlastiran: rengarenk kiyafetleriyle, kivrak ezgileriyle, her daim gülümseyen insanlariyla, sömürge dönemine ait sasaali binalariyla ve adeta her kösesine naksedilmis Devrim sloganlari ve resimleriyle, gündüzlerde bile gizlenmis bir hüzün var bu topraklarda. Bu hüzne ragmen, inatla ve inançla her sehirde, hatta her semtte, her sokakta karsiniza çikan “hasta la victoria siempre” (zafere kadar daima) slogani, daha da güçlü anlamlar yükleniyor gördügünüz ve ögrendiginiz her yeni bilgiyle… Basta Havana olmak üzere, Küba, bitmek üzere olan bir dönemin, çok da öngörülemeyen bir gelecegin ama herseyden önce bitmek bilmez bir yasama sevincinin capcanli bir sahnesi olarak merakli gezginleri agirliyor. 


" />

KÜBA: BİRİNCİ ELDEN TAVSİYELER


José Marti Havalimani’ndan çikip, bizi Havana’daki otelimize götürecek otobüse ilerlerken, “Castro hayattayken Küba’yi mutlaka görün” tavsiyesi kulaklarimda çinliyor. Küba deyince 1960’lardan kalan arabalardan, kivrak ezgilerden, Castro, Che ve arkadaslari nam-i diger “sakalli”lardan olusan önyargili beklentilerim, bizi bekleyen gayet modern otobüsü görünce, “yoksa çok mu geç kaldik gelmekte, yoksa daha simdiden mi “norm”allesti Küba” endisesiyle önce bir sarsiliyor... Halbuki havalimanindan çikip da yolda ilerledikçe, hüzün dolu, karanliklara gömülmüs bir sehir beliriyor önümüzde. Evet, Küba denince halen ilk hissettigim “hüzün”, ama saygi duydurtan bir hüzün ayni zamanda. Yillardir süren acimasiz ambargonun, siyah-beyaz dünyanin Berlin Duvari’yla birlikte yikilmasi sonrasinda ortada kalmisligin, gurur duyulan ideallerin imkansizliklarla çarpisip çarpisip her gün biraz daha örselenmesinin getirdigi hüzün basta Havana olmak üzere tüm ülkeyi kaplamis. Enerji sikintisinin gecelerin karanligina karanlik katmasi degil hüznü yogunlastiran: rengarenk kiyafetleriyle, kivrak ezgileriyle, her daim gülümseyen insanlariyla, sömürge dönemine ait sasaali binalariyla ve adeta her kösesine naksedilmis Devrim sloganlari ve resimleriyle, gündüzlerde bile gizlenmis bir hüzün var bu topraklarda. Bu hüzne ragmen, inatla ve inançla her sehirde, hatta her semtte, her sokakta karsiniza çikan “hasta la victoria siempre” (zafere kadar daima) slogani, daha da güçlü anlamlar yükleniyor gördügünüz ve ögrendiginiz her yeni bilgiyle… Basta Havana olmak üzere, Küba, bitmek üzere olan bir dönemin, çok da öngörülemeyen bir gelecegin ama herseyden önce bitmek bilmez bir yasama sevincinin capcanli bir sahnesi olarak merakli gezginleri agirliyor. 

 

GENEL BILGILER

Seyahat öncesinde 1-2 aylik bir “okuma hazirligi” çok faydali olacaktir. Kronolojik olarak ilerlemek gerekirse, Amerika Kitasi’nin kesfi ve istilasi sirasinda ilk gruplarla birlikte yeni kitaya ayak basan ve daha sonra sahit olduklarini kaleme alan misyoner rahip Bartolomeo de las Casas’in “Yerlilerin Gözyaslari” isimli kitabiyla baslayabilirsiniz. O yillardan bugüne kadarki dönemi anlatan bir kaynak ararsaniz, Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nin Kesik Damarlari”ni okuyabilirsiniz. Ama en olmazsa olmazi, 1968 senesinde Anadolu Yayinlari’ndan çikan “Jean Paul Sartre Küba’yi Anlatiyor” isimli kitap. Kitapçilarda bulmak zor ama sahaflarin bir araya gelerek kurdugu www.nadirkitap.com üzerinden rahatlikla edinebilirsiniz. Devrimin daha ilk yillarini anlatan, devrimin bugünüyle karsilastirma yapabilmek için en dogru kaynak.

·  Bavul yaparken hele de ülkenin güneyine de ineceksiniz, ince, yazlik kiyafetler tercih edin. Iklim yari tropik, kis mevsimi ortalamasi bile 23 C derece, yaz mevsimi ortalamasi ise 28 C derece. Ekim- Mayis arasi ziyaret için en ideal zaman,

·  Ülkede ciddi ve acimasiz bir ambargo var. Halkin birçok ihtiyaci (temel gidalar, egitim, saglik, ev) ücretsiz olarak devlet tarafindan karsilaniyor. Ama bazi lüks kabul edilen maddeler bulunamiyor. Giderken yaninizda bol bol tükenmez kalem, küçük sabun, dis macunu, sampuan vs bulundursaniz iyi olur, özellikle tasrada turist oldugunuzu anlayinca etrafinizi saran kisilere bunlari verirseniz, çogu zaman bahsisden bile çok makbule geçiyor. 

· Küba oldukça ucuz bir ülke. Konaklama ve ulasim hariç, bol bol harcama yapsaniz bile, kisi basi bir haftalik harcamaniz 250.- Euro’yu geçmiyor.

· Kredi karti oteller ve lüks restoranlar disinda hiçbir yerde geçmiyor, o yüzden yaninizda nakit bulundurmanizda fayda var. ATM agi da neredeyse hiç yok. Dolari bozdurmak çok zor, zira dolardan ek komisyon kesiyorlar, Euro ile gitmek en iyisi. Parite devlet tarafindan belirlendigi için, para bozduran her yerde ayni kur geçerli. Otelde bozdurmak, en kolayi.

· Turistlerle halk ayni para birimini kullanmiyor. Turistlerinki CUC diye geçiyor (convertible peso), bizim 1 CUC’umuz, halkin 16 pesosuna denk düsüyor. O yüzden bahsis verirken yarim CUC bile verseniz, çok memnun kaliyorlar.

·  Cep telefonlari çok zor çalisiyor, blackberry gibi cihazlar hiç çalismiyor, öyle bir altyapi yok. Dijital dünyadan uzaklasmak için harika bir firsat.

·  Sokaklarda fotograf çektiren insanlar var, ellerinde puro ya da üzerlerinde etnik giysilerle, fotograflarini çekip onlara bahsis vermemek çok ayip addediliyor.

· Küba mutfagi pek parlak degil, tam Karayip mutfagi örnegi. Ama yine de ikinci günün sonunda insan alisiyor: haslanmis pirinç, kara fasulye ve et ya da balik seklinde giden bir menü var genelde. Sokaklarda domuz etli sandviçler satiliyor, Küba’nin bir tür kokoreçi sayiliyor bu menü

· Herhangi bir sekilde bir sanat eseri satin alirsaniz, tabloysa arkasina mühür basilmasini, baska bir sanat eseriyse belgesinin bulunmasini mutlaka temin edin, yoksa havalimaninda el konuyor. Sanat eserleri konusunda çok hassaslar

· Puro alacaksaniz, ya puro fabrikalarindan birinden (her marka puro yapiliyor her fabrikada, en kaliteli puro markasi Cohiba) ya da bazi yerlerde, önünüzde puro sariliyor, o taze purolardan tercih etmenizde fayda var. Sokaklarda size puro satmaya çalisacak birçok kisi olacak, onlara sakin ragbet etmeyin, çünkü belgesi olmayan 20 purodan fazlasini yurtdisina çikartmak yasak.

· Sokaklarda, meydanlarda, restoranlarda üçlü dörtlü gruplar hep canli müzik yapiyor, sonra da evde doldurduklari CD’lerini satiyorlar. CD’lerini almak zorunda degilsiniz tabii ama CD’lerini dolastirdiklariküçük kutuya 1-2 CUC atmak isin raconu adeta 

· Sehirlerarasi ulasim sadece turistler için kolay. Halk kamyonlarda gidip geliyor. Eger bir turla gitmiyorsaniz ve kendiniz gezecekseniz, ya araç kiralayin, ya da arabali bir rehber tutun (bu ikinci alternatif daha konforlu olacaktir ), otostop mümkün dahi degil, sehirlerarasi yollar gayet düzgün ve genis olmasina ragmen, o yollarda giden araç bulmak çok zor.

· Müzelerde fotograf çekimi 1 CUC ek ödeme gerektiriyor. Bu tutari ödemeden fotograf çekmek yasak. 

· Çok güvenli bir ülke, hatta özellikle tasrada evlerin kapilarini kapatmiyorlar bile. O yüzden hirsizlik, kapkaç gibi korkunuz sakin olmasin.

· Küba’ya gidip de içmeden dönmemeniz gerekenler: Daiquiri, Canchanchara, Cuba Libre ve tabii ki Mohito… 

· Küba’da sürekli günes oldugundan sapkasiz gezmek hayli zor. Bu nedenle turistler Küba’ya özgü hasir sapkalara çok ragbet ediyor. Yalniz onlari takarken dikkat edin: eger hanimsaniz ve sapkanin ucunu kivirirsaniz olmaz, hanimlar takinca sapkanin kenarlari düz olmali, erkekler taktiginda ise ucu kivrik olmaliymis.

· Sehirlerarasi yolculuk yaparsaniz, konaklama yerlerinde kahve için mutlaka, yaninda seker yerine seker kamisi getiriyorlar, bizdeki küp seker kitlamak gibi onu emiyorsunuz kahveyi içtikten sonra, degisik bir deneyim.

· Keza bu tür konaklama merkezlerinde sekerkamisi suyu sikiyorlar, içiyorsunuz orada. Odun gibi bir sey sekerkamisi, onu bir makinada ezip yesil bir su çikartiyorlar. Çok tatli ama denemeye deger

· Birçok yerde 5 adamin resmini göreceksiniz ve VOLVERAN yazan yazilar. Volveran “geri dönecekler” demek. Hikayesi de söyle: 1990’larda Küba’da bazi suikastlar, bombalamalar vs yasaniyor. Bunun Miami’ye kaçmis Kübalilar tarafindan düzenlendigi ortaya çikiyor. Bunun üzerine Küba hükümeti 5 ajanini Miami’ye gönderiyor. Bunlar orada Kübali topluluklarin arasina karisiyor ve gerçekten kimin bu olaylari organize ettigini belgelerle birlikte buluyor. Daha sonra da tüm bulgularini ABD resmi mercilerine teslim ediyor bu 5 kisi. ABD resmi mercileri ise, bu olaylarin failleri hakkinda islem yapmayip, bu 5 kisiyi tutukluyor, mahkemeler de onlari ömür boyu hapis cezasina çarptiriyor. Su anda 14 yildir hapis bu insanlar. Kübalilar bu konuyu onur meselesi yapmis durumdalar. Turistlerle konustuklarinda, hemen bu konuyu açiyorlar ve daha öncesinden bu konuda bilginiz olmadigini ögrendiklerinde çok sasiriyorlar, onlar için tüm dünyanin bilmesi gereken bir hadise zira… ve bir gün adaletin yerini bulacagina ve o kahraman beslinin dönecegine inaniyorlar….

 

HAVANA  

 · Otel tercihinizi NH Parque Central’dan yana yaparsaniz pisman olmazsiniz. Hem yeri çok merkezi, hem de gayet konforlu. Devrim öncesinin sosyete merkezi olan Hotel Nacional diye tarihi bir otelleri daha var kalinabilecek. Orasi da güzel ama hem turistik merkeze uzak, hem de epey eski. Bu otelde kalmasaniz bile, azametli terasinda bir daiquiri ya da mohito içmeden dönmeseniz iyi edersiniz.

· Güzel Sanatlar Müzesi’ni ve onun tam karsisindaki Devrim Müzesi’ni mutlaka ziyaret edin. Güzel Sanatlar Müzesi resim agirlikli ve kolonyal dönemden günümüze çok zengin bir sergi içeriyor. Devrim Müzesi devrimin adim adim fotograflarla, belgelerle anlatildigi bir mekan. Devrim Müzesi’nin girisinin tam karsisinda Angel Custodio Katedrali var, pek turistlerin ragbet ettigi bir yer degil. Ama o katedrale ön kapisinda girip, arka kapisindan çikinca, çok otantik bir mahalleye gelmis oluyorsunuz, etrafta hiç turist olmuyor, gündelik yasam, dört bir yandan gelen farkli müzik ezgileri, sokakta oynayan çocuklarin sesiyle sizi bir anda içine çekiyor. 

· Plaza de la Catedral, sehrin en keyifli merkezlerinden biri. Etraf falcilarla, sokak müzisyenleri ile dolu. Tabii birçok da kafe, restoran var. El Patio isimli restoran yemekleri çok matah olmasa da, ortami yasamak adina en azindan birseyler içmek için ideal bir mekan. Bu meydan görülmeden Havana’yi gezilmis sayilmazsiniz… 

· Bu meydanin hemen yanindaki sokakta Ernest Hemingway’in çok sik gittigi bar var, La Bodeguita del Medio. Tabii, bugün artik çok turistik bir mekan olmus durumda. Zaten küçücük oldugundan kalabaliktan içeri girmek bile mümkün olmuyor ama yine de görmek keyifli olabilir.

·  Vali Guiseppe Garibaldi’nin evi (ev demek biraz ayip olur, malikanesi diyelim) bugün sömürge dönemini çok net ortaya koyan müze olarak kullaniliyor. Bu müzenin hemen önünde ise sahaflar var, orada Ingilizce güzel kitaplari daha ucuza bulmak mümkün.

·  Plaza de San Francisco de Asis yine gezilecek meydanlardan biri, yürümek ve çogu sömürge döneminden kalma rengarenk binalari seyretmek çok keyifli

·  Sehrin arabayla 20 dakika uzaginda Ernest Hemingway’in 30 yil yasadigi ev var, bugün müze. Bahçesi de evin kendisi de çok etkileyici, eger bir de sevdiginiz bir yazarsa mutlaka buraya gitmenizde fayda var. Evin çok yakininda Cojimar isimli küçük bir balikçi kasabasi bulunuyor. Hemingway’in bu kasabada sik sik gittigi restoran/cafe La Terraza’da “Ihtiyar Balikçi ve Deniz” kitabina esin kaynagi olan yasli balikçi Don Gregorio’nun da resmi ve Don Gregorio’nun adi verilmis bir mavi içki sizi karsiliyor. La Terraza’da o içkiyi içip, dingin manzarayi seyretmenin hazzi bambaska.

· Havana’da Miramar adi verilen bölge eskiden zenginler oturdugu, bugün ise daha ziyade büyükelçiliklerin yer aldigi bir semt var. Bu semtteki Emilano Zapata Parki özellikle köke dönüsen dallariyla ünlü bir tür ficus agacini barindirmasi itibariyle botanik meraklilari için çok ilginç bir mekan olabilir.

· Tabii ki Devrim Meydani… Castro’nun halka yönelik bazen 3-4 saat süren konusmalarini yaptigi, Che’nin devasa portresinin tüm meydana hakim oldugu bu meydani görmeden, Küba eksik kalacaktir. Her yerde dolasan “Coco Taxi” adi verilen iki kisilik yanlari açik taksiler var, Devrim Meydani’nin bu taksilerle yapilacak sehir gezisinin bir parçasi olarak planlamak en dogru program olacaktir.

· Plaza Vieja bir baska küçük meydan, sevimli bir yer. Burada Taberna de la Muralla isimli, kendi birasini yapan bir restoran var. Yemek için olmasa bile, bira için gece geç saatlerde gelmek için güzel bir seçim olacaktir. 

 · Limanin yakininda, Malecon isimli hem sanat eserleri, hem de hediyelikler satilan büyük bir ambar bulunuyor. Eger ülkeye dönerken ese dosta hediyelik bir seyler alacaksaniz, burasi dogru adres olacaktir.

· Havana Üniversitesi’nin yakinlarinda La Coppelia isimli ünlü bir dondurmaci var, orada dondurma yemek de olmazsa olmazlarindan Havana’nin. Yerel halk ve turistler için iki ayri girisi var, eger yapabilirseniz yerel halkin girisinden girmenizde fayda var, dondurmanin tadindan ziyade dondurmacinin ortami farki yaratiyor.

· Havana’da limana giden yolda, halkina özgürlük getirmis liderlerin büstlerinin sergilendigi yerde, Atatürk’ü de görüp gurur duyuyor insan, her Türk bir fotograf çektirmeden dönmüyor buradan.

· Küba’nin ünlü gece hayati için El Gato Tuerto isimli, turistlerden çok Havana’da yasayanlari geldigi kulüp tercih edilebilir. Her gece iki ayri grup tarafindan canli müzik yapilan bu mekan bir aksam, yemek sonrasi gitmek keyifli olabilir. Bütün taksiler yerini biliyor.

· Küba’nin tavuk yemekleri meshur ama bunlarin en ünlüsü Miramar semtindeki El Aljibe isimli restoran. Özellikle Küba mutfagina alismakta zorlananlarin gerçekten doyabilecegi bir mekan. Benzer sekilde tüm sehri gören, mükemmel bir manzarasi olan La Divina Pastora isimli restoran da, hem yemekleri hem de yeni ve eski sehri birlikte görebileceginiz manzarasiyla tercih edilebilecek bir mekan.

· Deniz ürünleri ve özellikle istakoz meraklilari için gidilebilecek bir restoran da Paladar Vistamar: Yeni sehir bölgesindeki bu restoranda, istakozun satisi Küba’da bir sekilde yasak oldugundan, menüde göremeseniz bile istakoz siparis ettiginizde hemen geliyor. Bu restorana ögle yemegi için gitmeniz daha yerinde olacaktir çünkü çok güzel bir deniz manzarasi var ama gece gidince o kadar karanlik ki deniz, hiçbir sey görülmüyor

 

SANTA CLARA

· Oldukça sapa bir kasaba olan Santa Clara, Che’nin mezarina ev sahipligi yaptigi için, ana sehirlere uzakligina ragmen, her gün yüzlerce insanla dolup tasiyor. Güzel ve asil bir anit mezar yapmislar Che için. Mezarin etrafinda ayrica Che’nin yasamindan kesitler sunan bir müze var. Içeriye girerken fotograf makinasi dahil, hiçbir sey yaniniza alamiyorsunuz, onlari birakabileceginiz bir dolap vs de yok, ona göre hazirlikli gitmenizde fayda var. 

 

SANTIAGO DE CUBA

· Küba’nin en güney noktasinda olan bu kent, ayni zamanda ülkenin ikinci büyük sehri. Afrika kökenlilerin de en kalabalik oldugu sehir ayni zamanda. Tabii en güney olmasi nedeniyle de en sicak sehir, sabah 10:00’dan itibaren o kadar sicak ve nemli oluyor ki, adeta nefes almak imkansiz. O yüzden burada sabah çok erken kalkip sehri gezmeye baslamanizda fayda var.

· Kübalilarin Atatürk’ü diyebilecegimiz ve Küba’nin Ispanyol sömürgesinden kurtulmasini saglayan lideri Jose Marti hers ehirde oldugu gibi, bu sehirde de heykelleriyle her yerde önünüze çikiyor olacak. Kendisinin anit mezari da bu sehirde, Santa Ifigenia Mezarligi içinde yer aliyor ve anit mezarda her yarim saatte bir de asker nöbet degisimi yapiyor. Bu mezarlik ayrica Bacardi ailesi gibi, ülkenin önde gelenlerinin birçogunun mezarinida bünyesinde barindiriyor ve halen de kullanilmaya devam ediyor. 

 · Morro kalesi korsanlardan korunmak için yapilmis, manzarasi muhtesem bir kale. Mutlaka gitmeli ve görmelisiniz. Kaleye giden yolda hediyelik esya satanlar var, bunlar oldukça kaliteli ve diger sehirlerde pek görülmeyen seyler satiyorlar. Yine ayni yolda, solda, deniz tarafinda bir restoran var, San Pedro de la Roca, hem yemekleri çok lezzetli, hem de manzarasi harika. Burada özellikle soguk servis edilen kara fasulye çorbasini tatmadan sakin dönmeyin

·  Bu sehrin ana meydaninin ismi Cespedes. Castro devrimi yaptiginda ilk bu sehirde konusma yapmis halka bu meydanda. Yaslilar meydanin ortasinda satranç oynuyor, dört bir yandan müzik, keyifli bir yer. Tam meydanda su anda müzeye çevrilmis olan, sömürge döneminin önde gelenlerinden Don Diego Velasquez’in evi var, gezilmesinde fayda var

· Emilio Bacardi Müzesi, ünlü Bacardi ailesinin sahsi koleksiyonunun sergilendigi bir müze. Yagliboya resimlerden, mumyalara, eski köle esyalarindan silahlara zengin bir koleksiyon sergileniyor burada. Bu müzenin yanindaki dar yolun hemen sonunda solda Karnaval Müzesi var, müzenin kendisi hiç ilgi çekici olmasa da her gün 16:00’da burada Afrika danslarindan olusan bir gösteri yapiliyor. Gösterinin sonuna kadar dayanmak bazilari için zor olabiliyor, o yüzden çikisa yakin oturmakta fayda var. Tabii, oldukça turistik bir gösteri ama eglenceli.

· Sehirde konaklamak için Melia Santiago de Cuba isimli otel tavsiye edilebilir. Otantik bir yönü olmayan, her ülkede bulunabilecek modern otellerden biri. Temiz, konforlu bir yer, yemekleri de Küba mutfagindan uzaklasmak isteyenler için cazip olacaktir.

· Restoran olarak, art deco bir tarzda dösenmis,eski bir malikaneden dönüstürülmüs olan Zunzun isimli mekan hem ortami, hem yemekleri açisindan aksam yemegi için tercih edilebilir.

 

TRINIDAD

· UNESCO tarafindan koruma altina alinmis müthis renkli, çok güzel bir sehir. Yalniz konaklamada ciddi sorunlar olan bir yer. Brisas Trinidad del Mar isimli otel en iyisi diye biliyor: gerçekten de denizi ve kumsali essiz ama odalar ve yemekler konusunda beklentileri en az indirgemek hayal kirikligini önleyecektir.

· Bu küçük sehrin Plaza Santa Ana isimli bir meydani var, küçük ama rengarenk evlerle dolu, çok sirin bir meydan. Meydanin biraz asagisinda hep sokak pazari var, sapkalar ve masa örtüleri mutlaka görülmeli. 

· Yine bu meydanda, sömürge döneminde zengin birseker kamisi tüccari olan bir ailenin bugün müzeye çevrilmis evi var: Casa de Aldeman Ortiz. Evin özellikle üst katindan tüm sehri görebiliyorsunuz.

· Meydandan yürüyerek 3-4 dakika uzaklikta La Canchanchara diye bir mekan var. Canchanchara içkisinin en iyi yapildigi bu mekan, kesinlikle gidilmesi gereken, kameriyesi altinda canli müzik esliginde dinlenmek için ideal bir yer. Içeride ayrica taze puro sariliyor, içenler Küba’nin en iyisi bu diyor. 

· Burada da Afrika danslarinin yapildigi bir mekan var, adi Ruinas de Segarte. Çok basarili olmasa da bir serinleme içecegi yaninda keyifli bir seyir olabiliyor.

· Geceleri meydanda, hemen kilisenin yaninda açik havada dans ediliyor. 

 

CAMAGUEY

· Burasi ufacik bir sehir, Türkiye ölçeginde kasaba bile diyebiliriz. Ama burasi da diger sehirler gibi UNESCO Dünya Mirasi kapsaminda. 

· “Bici taxi” ile yani, bisikletli taksi (aslinda bisikletli taksiler Havana’da da var ama orada turistlerin binmesi yasak) ile bir sehir turu yapmak bu ufacik mekani tanimak için yeter de artar bile

 · Plaza del Carmen, bu sehrin ana meydani. Çok sevimli, rengarenk bir yer. Bu meydanda Martha Jimenez Perez isimli bir kadin seramik sanatçisinin atölyesi var ve inanilmaz güzel eserler sergileniyor ve satiliyor. Tabii onlari alip uçakla Türkiye’ye götürmek ciddi lojistik sorun yaratabiliyor.

 · Bir baska meydan ise Plaza San Juan de Dios. Biraz ölü bir meydan, pek hayat yok, ama yine de görülmeye deger. La Campana de Toledo bu meydandaki ve aslinda sehirdeki yemek yenebilecek tek mekan. Bu restorandaki canli müzik grubu da ayrica en keyifli müzik yapanlardan biri.

· Daha canli bir baska meydan ise Plaza de los Trabajadores. Bu meydandaki La Merced kilisesi de gezilebilir.

· Camaguey’de Islazul Grand Hotel eski bir binanin renovasyonu ile turizme kazandirilmis çok otantik bir otel. Azametli bir dekorasyon, odalar tamamen Küba esintileriyle dolu. Bazi odalari çok küçük oldugundan, eger biraz daha yüksek bir bedel ödemeye raziysaniz güzel bir manzara, genislik ve otantik bir dekorasyon için 307 numarali odayi isteyin…

 

CIENFUEGOS 

· Küba’nin en hüzünlü sehri burasi. Zamanin en sasaali, en zengin sehirlerinden biriymis, bugünse hayalet kasaba gibi. Dogru düzgün kahve içecek, bir seyler atistiracak mekan bulmak dahi çok zor.

 · Buradaki tek görülecek meydan Plaza de Armas. Bu meydanda zamaninda Sarah Berhardt’in da sahneye çiktigi Tomas Perry tiyatrosu var. Bugün müze olarak kullaniliyor, nostalji yapmak için görülebilecek bir tarihi eser.

 

(bu yazinin Hürriyet Seyahat'te yayinlanan versiyonuna http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/21593180.asp linkinden ulasabilirsiniz)


http://www.paullende.blogspot.com.tr/2013/12/birinci-elden-kuba-tavsiyeleri-jose.html
11 Nisan 2014-Tuba Köseoglu Okçu

Önerdiklerimiz

BİLİNMEYEN KAPADOKYA
AMSTERDAM MAHLER FESTİVALİ
ADIM ADIM BEYOĞLU II - PERA II
COTE D'AZUR GEZİSİ
Kişiye Özel Geziler

Size Özel Turlar

Hayalinizdeki geziyi sayfamızda bulamadınız mı?

Hayallerinizdeki Geziyi, Hayallerinizin Ötesinde Yaşayın!

Nasıl bir program istediğinizi söyleyin, size hayallerinizdeki geziyi tasarlayalım, siz dünyayı nasıl görmek isterseniz öyle bir rotayla; herkes için değil sizin tercihleriniz, sizin hayalleriniz, sizin maceranız için

Gemi Gezileri
Makaleler
Fest Travel
Fest Travel Instagram
Fest Travel Youtube
Fest Travel Twitter
Fest Travel Facebook
Çalışma Saatleri
Pazartesi - Cuma : 08.30 - 18.00

Mesai saatleri dışında bize ulaşmak için [email protected] adresimize yazabilir ya da 0 850 622 33 78 no’lu telefonu arayabilirsiniz.
Barbaros Bulvarı, Barbaros Apt. No.74 K.7 D. 18-19 PK.34349 Balmumcu, Beşiktaş-İstanbul / Türkiye

Tel: 0 850 622 33 78
Faks: 0 212 216 10 30
E-Posta: [email protected]